GEKAP DENETİM SORUNUMUZU ÇÖZEBİLİR

31 Aralık 2019

Benli Recycling Group 1968’den beri atık kontrolü, toplama, ayırma, işleme ve atık yönetimi sistemleri için sürdürülebilir çözümler sağlayan bir geri dönüşüm şirketi. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Benli’yle, Sıfır Atık Projesi kapsamında düzenlemelere gidilecek olan toplama-ayrıştırma, GEKAP ve depozito sistemi üzerine konuştuk.

Benli Recycling Group Yönetim Kurulu Başkanı
Ömer Benli

Belediye ihaleleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz, mevcut sıkıntılar neler?

Belediye ihaleleriyle Sayıştay, “Ambalaj atıkları belediyenin hakkıdır, bu ürünleri satıp gelir elde edebilirler” diyor. Belediyeler de 2886 Sayılı Kanun üzerinden Gelir Getirici İşlemler yoluyla atıkların toplanması için ihale açıyorlar TAT’lara. Sıkıntı şu ki, belediyeler de Sayıştay’ın “Bedel almadan atıkları toplatamazsın” kuralından dolayı bu ihaleleri açıyor ama evsel atıkların toplanması maliyetli olduğu ve TAT’lar bu konuda gereken desteği almadığı gibi, bir de üstüne cüzi de olsa para ödediği için evlerden çıkan ambalaj atıkları zaten toplanmıyor. Sadece marketlerden ve AVM’lerden toplanıyor. Sonrasında da ihaleyi alan firmalar sahte belgelemeyle, örneğin ayda 300 ton topladığı market atığını 2 bin 500 ton olarak gösterip haksız belgeleme ücreti alabiliyor. Çok fazla örneğini gösterebiliriz. Yapılan atık toplama işlemi için para almanız gereken bir işin üstüne bir de para veriyorsanız, burada zaten yanlış vardır. Hem sahteciliğe neden oluyor hem de atıklar toplanmıyor.

KAYNAKLAR DOĞRU YERLERE AKTARILMALI

GEKAP sistemiyle ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Yetkilendirilmiş kuruluşlardan belgeleme yapma yetkisinin alınması faydalı
olacak. YK’ların ve onlara belge temin eden TAT’ların yaklaşık on yıldır sahte belgelerle yapmadıkları işleri yapmış gibi gösterdiklerinin birçok örneği var. Bu, müfettiş raporlarıyla kanıtlanmış bir durum. Kanıtlanamayanları saymıyorum bile. Hal böyle olunca, firmalar, atıklarını piyasaya sürdüğü ambalajlı ürünün, Maliye’ye KDV beyannamesi verir gibi beyan etmesi, firmaların bu işe daha ciddi bakmasına sebep oldu. Eskiden firmalar 10 birim piyasaya sürüyorsa bunu 2 birim gösteriyordu. Şimdi 10 birimse, 10 birim gösteriyorlar çünkü kontrol edileceklerini düşünerek hareket ediyorlar. Şu anda kontroller çok sıkı olmayabilir belki ama devlet yine de aradaki farkı ortaya çıkarabilecek şekilde çalışıyor. Bu beyan sisteminin Maliye üzerinden gerçekleştirilmesini destekliyorum ve GEKAP’ın olumlu anlamda katkıları olacağını düşünüyorum. Birkaç kalem hariç, her ne kadar AB standartları sağlanamasa da önerilen rakamların bugün piyasaya ambalajlı ürün süren firmaların GEKAP sistemine ödediği rakamların makul olduğunu görüyorum. Fakat GEKAP’la toplanan paranın doğru yerlere dağılması ve doğru kullanılması da önemli. Kaynakların doğru yerlere aktarılması konusunda sektörde ciddi soru işaretleri var. Yine de bu soru işaretleri ortadan kalkarsa daha kontrollü ilerleyecek toplama sistemi. Önceki yıllarda yapılan sahteciliğin önüne büyük oranda geçileceğini düşünüyorum. Atıkların toplanması konusunda en önemli mesele yatırım meselesi. Araç, ekipman, eğitim, işgücü, hepsinin maliyeti var. Atıkların toplama ve yatırım maliyetlerini karşılayacak bir organizasyon şart. Nisan ayından beri firmalar GEKAP’a ödeme yapıyorlar ve ciddi bir rakam var elde şu anda. Poşetlerden toplanan paranın 15 kuruşu da bu kaynağa geliyor. Bu kaynakların doğru kullanılması durumunda sorunun çözüleceğine yönelik bir öngörüm var.

DENETİM DOĞRU OLMAZSA, UYGULAMA DA DOĞRU OLMAZ

Atık ithalatıyla ilgili sorunları da çözeceğini düşünüyor musunuz?

Eğer atık ithalatına bir kısıtlama getirilecekse bu, tüm tarafların sorunları ve önerileri dinlenerek yapılmalı. Serbest piyasaya zarar verecek uygulamalardan devletin kaçınması gerekiyor. Bir taraftan bakanlık verilerine göre evlerden çıkan ambalaj atıklarının %13’ü, bana göre sadece %1’i toplanıp geri kalanının doğaya bırakılmasını ve yerine dışarıdan atık getirilmesini tabii ki doğru bulmuyorum ama bu sorunun çözümü bir yük olarak sadece sektöre bırakılmamalı, bu sorunu devlet çözebilir. İçerideki evsel atıklar toplanabilirse; kâğıt, plastik, cam, metal sektörleri bundan faydalanabilirse, kapasiteyi karşılamaması durumunda zararlı olmayan, kontrolü sağlanan atığın ithalatında bence yine bir sorun yok. İhtiyacın doğru bir şekilde belirlenmesiyle herkes kendi kapasitesi doğrultusunda istediği kadar atığı ithal edebilmeli. Doğru bir şekilde getirip, doğru bir şekilde işliyorsa tabii. Çevresel faktörleri ihmal etmeden, mevzuatlara uygun bir şekilde gelmesinde bir sakınca yok. Ancak altını çizerek söylüyorum evlerden çıkan ambalaj atıklarının tam anlamıyla toplanması durumunda ülkede yeteri kadar atık varsa atık ithalatının yasaklanması konuşulabilir. Avrupa, gerekli araştırmalarını yapıyor, raporlarını hazırlayıp iki üç yıl tartışıyor ve ortaya çıkan rakamlar da
bütün tarafları ikna edecek şekilde belirleniyor. Örneğin, 2020 yılında tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması hedefini 2018 yılında duyurdular. Bu, önlemlerini almaları ve alternatifleri hazırlamaları için firmalara süre tanıdıklarını gösterir. Bizde bir günde ithal atık için 300 liralık vergi geldi, ertesi gün kaldırıldı. Şu anda da değişik uygulamalarla ithalatın önü kesilmeye çalışılıyor. Atık geri dönüşüm sektörü iç piyasada yeteri kadar atık ham madde bulamıyorsa atık ithal etmekten başka çaresi yoktur. “2023 yılına kadar evsel atıkların %50’sini toplamayı başaracağız ve ithalatla ilgili önlemleri bu doğrultuda yeniden değerlendireceğiz,” denebilir burada da. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, “2023 yılına kadar evsel atıkların %35’i toplanacak” diyor. Bunun gerçekleşmemesi için bir engel yok. Biz atıkları kaynağında toplamayı hedefleyelim ve bu hedefler doğrultusunda atık ham maddesine ihtiyaç duyan geri dönüşüm firmalarının ihtiyacını karşılayalım, atık ithalatı da olmasın demeliyiz. Hedefi bu yönde koymalıyız. Ankara’ya baskı yapan lobicilik faaliyetleri, işini doğru yapan firmaları da etkiliyor. Eldeki rakamlarla matematiğe uygun çalışmak, hem toplayan hem de üreten tarafların verilerini toplamak, çevresel faktörleri düşünmek lazım. Ancak bundan sonra rakamlar ve hedefler konmalı ve gerçekleşebilmesi için bir süre belirlenmeli. Bunlar iki üç ayda çözülecek konular değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetim problemlerini kesinlikle çözmeli. Denetimin doğru yapılmadığı yerde uygulamanın doğru yapılmasını ve yatırım yapılmasını bekleyemeyiz.

Depozito Sistemi bu konunun neresinde?

Bu konuda çok acele edildiğini ve yanlış ilerlendiğini söyleyebilirim. Atıkların %13’ü toplanabiliyorken, depozito sistemini konuşmak için çok erken. Sistemsiz ve vergisiz bir toplama sistemimiz varken, bunun nasıl düzeltileceği düşünülmeli. Kaynağında temiz toplamanın nasıl sağlanacağını düşünüp tartışmak varken, depozito sistemi bir fantezi olarak kalıyor. Birçok konuda ilerlemiş olan Avrupa’da bile depozito sistemi hâlâ tartışılan bir şey. Evlerde oluşan atık ambalajdan ibaret değil; depozitoya konu plastikler, pet şişeler, metaller, camlar günlük çıkan çöpün %3’ü. Ekonomik değeri olmayan kalorifik değerli yorgan, yastık, ayakkabı gibi atıklarınızdan da enerji üretiliyor. Bunları kaynağından toplamak için yatırımlar yapmak varken sadece pet şişe için 1,5 milyar Euro’luk yatırım yapmak, fantezinin de ötesinde, erken ve gereksiz bir yatırımdır. 30 bin markete bu otomatlardan konması planlanıyor, 2023 yılına kadar market sayısının 45 bin olması bekleniyor. Biz ortalama 36 bin Euro’luk otomatlardan alsak, 30 bin markete yerleştirsek, sadece bunun bedeli yaklaşık 1 milyar Euro olacak. İşletme maliyetleri de eklenecek buna. Depozito sistemine harcanacak parayla, aslında Avrupa’daki uygulamaları örnek alarak oluşturulacak ön ayırma tesisleriyle İstanbul’un çöp sorununun kökten çözümünün sağlanabileceğini söyleyebilirim.