SIFIR ATIK YAKLAŞIMININ DERTLERİMİZE DERMAN OLMASI İÇİN NE YAPMALI?

31 Ekim 2019
Yazı: Dr. Baran BOZOğLU TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı

12 Temmuz 2019 Cuma sabahına 2017 yılından bu yana beklenen bir yönetmelik ile uyandık. Sıfır Atık Yönetmeliği… Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Sn. Emine Erdoğan tarafından sahiplenilen ve kamuoyu ile paylaşılan Sıfır Atık Projesi’nin toplumda ve atık yönetimi alanındaki tüm paydaşlarda ciddi bir farkındalık yarattığını kimse inkar edemez. Bu farkındalığın ardından birçok kamu kurumunda sıfır atık projeleri, eğitimleri başlatıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve il müdürlükleri onlarca eğitim, tanıtım yaptılar. Valilikler, kaymakamlıklar sahiplendi, ticaret odaları, sanayi odaları seminerler düzenledi. Televizyonlar kamu spotu yayımlamak için sıraya girdi. Bütün bu çalışmalar devam ediyor. Bazı ülkeler için ise kavram yeni değil, Kanada, İskoçya, Japonya gibi ülkelerde sıfır atık yaklaşımı döngüsel ekonomi yaklaşımı üzerinde çoktan hayata geçirilmiş durumda. Çevre, atık, iklim politikalarının uzun vadeli devlet politikası haline gelmesi gerektiğini, bütün kurumların bunun üzerinden kendi yol haritalarını belirlemesi gerektiğini çok uzun süredir vurguluyorum. Kamu kurumları arasındaki hiyerarşide hep geri planda kalan Çevre Bakanlığı’nın uyguladığı olumlu çalışmaların aslında mali yapıyı da güçlendireceğini, sağlık yatırımlarının maliyetini azaltacağını, tarım alanlarımızın verimliliğini arttıracağını asla unutmamak gerekiyor. Henüz başarıldığını söyleyemiyoruz ama Sıfır Atık Projesi bir devlet politikası haline dönüşebilme potansiyeli taşıyor.

Sıfır Atık yaklaşımı 29 Kasım 2018 tarihinde TBMM’de kabul edilen kanun değişikliği ile ilgili kanunda yerini aldı. Aynı düzenlemede, plastik poşetlerin de paralı hale getirileceği kanuna eklenmişti. 12 Temmuz’da ise bütün bu sürecin ve çalışmaların bir alt mevzuatı yayımlandı. İçerisinde paydaşların görevlerini tanımlayan yönetmeliğin detaylarına girmeyeceğim. Çevre mevzuatındaki en anlaşılabilir, basit dile sahip yönetmelik olarak ilgilenenlerin okuyarak kolaylıkla anlaması mümkün.

ATIĞIMIZI HALİHAZIRDA DOĞRU YÖNETEBİLİYOR MUYUZ?

Peki Sıfır Atık Projesi’nden önce ülkemizde atıkların yönetimine dair bir mevzuat ve uygulama yok muydu? Elbette vardı. Ülkemizde atıkların yönetilmesine yönelik olarak 16 yönetmelik, 9 tebliğ, 19 genelge var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan yetki almış (lisans) 715 adet atık toplama ayırma tesisi, 1135 adet ambalaj atığı geri dönüşüm tesisi bulunuyor. Ancak bütün bu olumlu sayılara rağmen ekonomik değeri gittikçe artan, dışa bağımlılığı azaltacak, geri dönüşüme etkin bir şekilde uğrayabilen ambalaj atıklarının kaynağında ayrı toplanmasında, taşınmasında, geri dönüşümünde yani yönetiminde başarısız olduğumuz çok açık. Ülkemizde ambalaj atıkları ile organik atıkların, pillerin v.b. kaynağında (evlerde, okullarda, işyerlerinde) ayrı toplanma oranı %1. Daha iyi anlatmak gerekirse atıklarımızın %99’u karışık toplanıyor, ambalaj atıklarımızın geri dönüşüme uğrayabilmesi için ekstra harcama yapmak gerekiyor. Atıklarımızın %90’ı depolama alanlarına (vahşi yani izinsiz, doğaya ya da izinli düzenli depolama sahalarına) %10’u da geri dönüşüm tesislerine gidiyor. Dolayısıyla Sıfır Atık yaklaşımı atık yönetimi ve paydaşları için bir “umut” niteliği taşıyor.

SIFIR ATIK PROJESİ BİR DEVLET POLİTİKASI OLABİLİR Mİ?

Büyük bir kesimde atıkların doğru yönetilmediği, ayrı toplansa bile kamyonlarda tekrar karıştırılıp ayrı toplamanın işlevsiz hale geldiği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın sorun çözemediği gibi bir algı olduğunu kabul etmek lazım. Açıkçası bu düşünce gerekçeleri ile birlikte bende de var. Dolayısıyla kendi adıma, Sıfır Atık Projesi’nin umut olabilmesi ve devlet politikası olarak uzun vadeli görülebilmesi için atılması gereken somut adımlara ihtiyaç var…

GAZİEMİR’DEKİ RADYOAKTİF ATIKLAR NE OLACAK?

Birincisi, ülkemizin alnında kara bir leke olarak duran İzmir Gaziemir’de radyoaktif ve tehlikeli atıkların bulunduğu alanın 10 yıl önce tespit edilmiş olmasına rağmen hâlâ bu atıkların alandan kaldırılmamış olması… Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndaki personelin, bürokratların bu konuda çalışmalar yaptıklarını biliyoruz ancak Türkiye Atom Enerjisi Kurumu radyoaktif atıklardan asıl sorumlu olan kurum. Radyoaktif atıklar ortamdan temizlenmeden, tehlikeli atıkların alınması ve bölgenin rehabilite edilmesi ise mümkün değil. TAEK’in hâlâ bir çaba içerisine girmemesi ise Sıfır Atık Projesi’nin yaratması beklenen algının, devlet politikası haline dönüşmesinin henüz başarılamadığını gösteriyor.

İTHAL ATIK TARTIŞMASI

İkinci önemli mesele ise ithal atık sorunu… Ambalaj atıkların ithalatı ve ihracatı için herhangi bir engel ve kısıtlama söz konusu değil. Kâğıt atıkları, plastik ve metal atıkları hem ithal ediyor hem de ihraç ediyoruz. İthal atık miktarındaki hızlı artışın sebebi ise Çin’in artık yurt dışından ithal atık alımını kısıtlaması. Bu nedenle örneğin, 2004 yılında AB’nin ihraç ettiği atıklarının %20’si Türkiye’ye gelirken 2018 yılında bu oran %35’e dayandı.

Akıllara “İyi de, biz petrolde dışa bağımlı bir ülkeyiz o nedenle atıklardan plastik elde etmemiz iyi bir şey” diye gelebilir. Ancak meselenin görünmeyen birkaç boyutu var. Gelen ithal atığın denetimi bilimsel ve sıkı bir şekilde yapılmıyor. Hatta İngiltere, AB, ABD’den bu atıkları gönderen kuruluşların üzerine para verdiklerine dair bir iddia da var. Bu atıkların en kalitelileri gelse bile bir kısmı geri dönüşüme uğratılamıyor ve çöp niteliğine sahip. Halihazırda gelen atığın %40’a yakınının (iyimser bir tahminle) geri dönüştürülemediği tartışılıyor. TMMOB Çevre Mühendisleri Odası’nın Ticaret Bakanlığı’na ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yazdığı yazılardaki denetime dair soruya iki bakanlık da topu birbirine atarak “cevap” vermemiş durumda…

Özetle, ithal atık konusu krize dönmüş durumda, bu meseleyi mevzuat ve uygulama bazında çözüme ulaştırmadan Sıfır Atık Projesi’nin hedeflediği başarıya ulaşması ve devlet politikası haline dönüşmesi zor olacaktır.

SOKAK ATIK TOPLAYICILARI

Üçüncü kritik mesele ise bu zamana kadar mevzuatta yok sayılan ama pratikte somut olarak var olan ve saygıları artan sokak atık toplayıcıları. Siyasetçilerin ve bürokratların birçok defa sokak atık toplayıcılarını da artık hukuken yok saymayacaklarını ve mutlaka sisteme entegre edilmelerini sağlayacakları yönünde açıklamaları olmuştu. Ben de birçok platformda bu ihtiyacı dile getirmiştim. Sıfır Atık Yönetmeliği’nde bu konunun çözümü, etkinliği ve yetkinliği belediye başkanlarının tavrına dayalı olan kent konseylerine bırakılmış durumda. Kuşkusuz başka alt mevzuatlar da (tebliğ, genelge v.b.) bu yönetmeliğe dayanarak yayımlanacak ve belki bu sorunun çözümü daha somut hale getirilebilecektir. Ancak yeni yönetmeliğin sokak atık toplayıcıları meselesine derman olamadığı çok açık. Dolayısıyla, statüleri tanımlanmamış sokak atık toplayıcıları sorununa çözüm netleştirilmeden Sıfır Atık Projesi’nin başarıya ulaşması ve bir devlet politikası olması oldukça zor…

İDARİ YAPILANMADAKİ ÇELİŞKİLER

Ayrıca bu süreçte dikkat çekici bir gelişme daha oldu. Çevre Kanunu’nda sıfır atık kavramının yer alması ile birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda bir yapılanma oldu ve Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün altında Sıfır Atık Daire Başkanlığı kuruldu. Fakat ne hikmetse bu daire birkaç ay sonra kapatıldı… Sanırım bu durum da idari anlamda bir plansızlığın göstergesi olarak tarihe not düşüldü.

SIFIR ATIKTAN ELDE EDİLEN PARA NASIL YÖNETİLECEK?

Son olarak, sıfır atık yaklaşımı ile depozito sistemi kurulması teşvik ediliyor ve kurmayan firmalar için de geri kazanım katılım payı ödemesi zorunlu hale geliyor. Bizim de uzun yıllardır depozito yaklaşımının önemini vurguladığımız bir perspektife gelinmiş olması sevindirici çünkü bu işe birçok büyük firma daha maliyetli olduğu için yanaşmıyordu. Ancak depozito sistemi kurmayan veya kuramayanlar geri kazanım katılım payı ödemek zorunda kalacaklar. Bu pay ciddi bir maddi kaynak yaratılmasını sağlayacak ve bu kaynak da sıfır atık uygulayan belediyelere aktarılacak. Senaryo bu şekilde planlandı. Ancak deprem paralarının yola harcandığı bir ülkede elbette bu yaklaşıma endişeyle yaklaşıyoruz. Sıfır Atık Vakfı üzerinden planlanacağı birçok platformda açıkça belirtilen para yönetimi meselesi çok hassas. Siyasi parti ayrımı yapmadan herkese eşit mesafede bu kaynağın dağıtılması büyük bir ihtiyaç ve ancak bu şekilde bir devlet politikası olarak görülebilir Sıfır Atık Projesi… Sıfır Atık Vakfı ve detayları ise henüz görünen alanda netleşmemiş durumda. Bir taslak kanun ortalıkta dolaşıyor ama kaynağı tespit edilememiş durumda, sahiplenen de yok… Dedim ya, sıfır atığa dair daha birçok yapılaşma, mevzuat çalışması yapılmak zorunda.

Zamanla hep birlikte görüp değerlendireceğiz.

Sıfır Atık Projesi bir devlet politikası olma potansiyeli taşıyor ancak biraz daha ana meselelere odaklanmaya ve samimiyete ihtiyaç var. Umutsuz olmamak lazım. Sürecin çok çeşitli paydaşları var. Ama en önemli paydaş vatandaş. Ülkesini, toprağını, havasını, suyunu, doğasını seven bütün insanların atıklarını ayrı toplaması, bu sistemin olmadığı ortamlarda idari ve toplumsal olarak çaba harcayarak koşulların yaratılmasını belediyelerinden talep etmeliler.

UMUT İÇİN SN. BAKANIN MEMLEKETİ KARAPINAR İYİ BİR BAŞLANGIÇ OLABİLİR!

Çevre ve Şehircilik Bakanı Sn. Murat Kurum’un geçtiğimiz günlerde yaptığı bir basın toplantısında Konya Karapınarlı olduğunu belirttiğini, o bölgedeki dünyanın nazar boncuğu Meke Gölü’ndeki kuraklıktan yakındığını izledim. Sayın Bakan ve ekibi sıfır atık konusunda büyük çaba harcıyorlar. Ancak toplumun umuda, başarı hikayelerine ihtiyacı var, sözlere, planlara, mevzuata değil… O nedenle belki Sayın Bakan kendi memleketinde, Meke Gölü’nün çok yakınında oluşan; yasalara, yönetimindeki Bakanlığın mevzuatına aykırı olan çöplüğü, vahşi depolama alanı sorununu çözerek bir başarı hikayesi yaratabilir ve Sıfır Atık Projesi’nin önemini gösterebilir…