İklim Kriziyle Tüm İnsanlık Mücadele Etmeli

14 Eylül 2021

Paris İklim Anlaşması her geçen gün etkisini daha fazla hissettiğimiz iklim krizini durdurmayı, dünyanın ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı iki derecenin olabildiğince altında tutmayı ve daha fazla çaba sarf ederek 1,5 derecede sınırlandırmayı amaçlıyor. Bu kapsamda ülkeler ve şirketler karbon emisyon oranlarını azaltma ve sıfırlama konusun- da 2030 ve 2050 hedeflerini açıklıyor.

Atmosfer ısınıyor, iklim her geçen yıl değişiyor, buzullar eriyor, deniz ve okyanusların seviyesi artıyor. Ormanlar ve okyanuslar kirleniyor. Peş peşe çıkan yangınlar ormanlarımızı yok ediyor. Gezegendeki sekiz milyon türün bir milyonu kaybolma riski altında. Tüm dünya önce Kyoto Protokolü ardından 2015’te Paris İklim Anlaşması ile bu duruma “dur” deme çabasında.

Avrupa Birliği ayrıca çok önemli bir adım atarak “Avrupa Yeşil Anlaşması” ile dünyanın karşı karşıya kaldığı zorluklarla baş etmeyi hedefliyor. 2019’da ilk adımı atılan bu mutabakat ile AB ülkeleri çok ciddi bir dönüşümü başlattı. AB, dünyayı korumak için yeşil enerji kaynaklarına yönelerek sürdürülebilir bir ekonomi oluşturmak istiyor. 2050 yılına kadar da karbon salımını sıfırlama gayesinde.

Avrupa Yeşil Anlaşması’nın başarılı olmasını sağlamak için ekonomi, endüstri, üretim ve tüketim, büyük ölçekli altyapı, ulaşım, gıda ve tarım, inşaat, vergilendirme ve sosyal faydalar genelinde temiz enerji arzı için politikalara ihtiyaç var. Bu hedeflere ulaşmak için doğal ekosistemlerin korunması ve eski haline getirilmesi, kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve insan sağlığının iyileştirilmesine verilen değerin artırılması esas olacak.

2030 ve 2050 iklim hedeflerine ulaşmak için enerji sisteminin daha fazla karbondan arındırılması kritik önem taşıyor. Ekonomik sektörlerde enerji üretimi ve kullanımı, AB’nin sera gazı emisyonlarının % 75’inden fazlasını oluşturuyor. Bu bakımdan Yeşil Mutabakat’ın omurgası enerji verimliliğine öncelik verilmesine dayanıyor. Kömür kullanımından hızla çıkma ve karbondan arındırma ile tamamlanan, büyük ölçüde yenilenebilir kaynaklara dayalı bir enerji sektörü geliştirilmesi Yeşil Mutabakat’ın önceliği.

Yeşil enerjiye geçişle birlikte Avrupa Yeşil Anlaşması bir yandan döngüsel ekonomiyi sağlam zemine oturtmayı hedefliyor. “Geri dönüştürme”den önce malzemeleri azaltmaya ve yeniden kullanmaya öncelik verilecek. Yeni iş modellerinin teşvik edilmesi ve çevreye zararlı ürünlerin AB pazarına girmesinin önlenmesi de anlaşma kapsamında bulunuyor. Eylem özellikle tekstil, inşaat, elektronik ve plastik gibi kaynak yoğun sektörlere odaklanacak. 2030 yılına kadar AB pazarındaki tüm ambalajların ekonomik olarak uygun bir şekilde yeniden kullanılabilir veya geri dönüştürülebilir olmasını sağlamak için uygun şartlar geliştirilecek. Biyolojik olarak parçalanabilir ve biyo bazlı plastikler için bir düzenleyici çerçeve geliştirilecek ve tek kullanımlık plastikler için önlemler uygulanacak.

Yeşil Mutabakat’ın bir diğer hedefi Avrupa’daki binaların yenilenmesini sağlamak. AB’nin enerji verimliliği ve iklim hedeflerine ulaşmak için yıllık bina yenileme oranlarının en az ikiye katlanması planlanıyor. Enerji verimliliği sağlamak için öncelikle tüm ülkelerde kamu ve özel binalarda bir ‘yenileme dalgası’ başlatılacak.

Ulaşım, AB’nin sera gazı emisyonlarının dörtte birini oluşturuyor ve sorun büyümeye devam ediyor. İklime karşı etkisizliğe ulaşmak için, 2050 yılına kadar ulaştırma emisyonlarında % 90 azalma gerekiyor. Sürdürülebilir ulaşıma erişmek, kullanıcıları ilk sıraya koymak ve onlara mevcut mobilite alışkanlıklarına göre daha uygun fiyatlı, erişilebilir, daha sağlıklı ve daha temiz alternatifler sunmak hedefler arasında.

Sürdürülebilir ve sağlıklı gıda üretimi, ekosistemle su kaynaklarının ve biyoçeşitliliğin korunması, ormanların korunması ve yaygınlaştırılması gibi bir çok başlığı da içeren çok geniş bir anlaşma olan Yeşil Mutabakat ile aslında sadece Avrupa değil tüm dünyanın korunması hedefleniyor.

TÜRKİYE HENÜZ PARİS İKLİM ANLAŞMASI’NI ONAYLAMADI

Avrupa Birliği, Avrupa Yeşil Mutabakat ile 2030 yılına kadar emisyonlarını yüzde 55 azaltmayı ve 2050 yılına kadar da karbon nötr olmayı hedefliyor. Çin, 2060 için karbon nötr olma hedefini; Japonya, Güney Kore, Güney Afrika ve Kanada ise sıfır emisyon planlarını açıkladı. ABD ise Joe Biden’in başkan seçilmesinin hemen ardından Paris Anlaşması’na geri döndü.

Dünyada hedefler böyleyken Türkiye’de durum ne, buna baka- lım. Paris İklim Anlaşması’nın ilk imzacılarından Türkiye, henüz süreci tamamlamadı. Söz konusu anlaşmanın TBMM’de onaylanması gerekiyor. Onaylama sürecini tamamlamayan ülkeler Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Yani Türkiye henüz bir hedef ortaya koymuş değil. Ancak dünyanın büyük kesimi iklim politikaları açısından iddialı bir döneme girdi.

Anlaşmaya taraf ülkeler, “ulusal katkı beyanı” adı verilen ve ülkelerin kendi şartları doğrultusunda hazırladığı bir plan çerçevesinde iklim krizine yol açan sera gazı emisyonlarını nasıl sınırlayacaklarını ya da azaltacaklarını belirtiyor. Paris Anlaşması, ülkelere bir azaltım hedefi koymazken, taraf ülkelerin kendi iradeleriyle belirlediği ulusal katkı beyanlarının, küresel ısınmayı iki derecenin altında kalacak şekilde iyileştirmesi için müzakere edilmesini öngörüyor. Gelişen ülkelere ise gelişmiş ülkelerce teknolojik ve mali destek sağlaması isteniyor.

TÜRKİYE’NİN YEŞİL MUTABAKAT EYLEM PLANI HAZIRLANDI

Ekonomik büyümeyi, iklim gündemini göz önünde tutarak gerçekleştirmek ve yatırımcılar ile işletmelerin küresel ısınmayı sınırlandıran bir senaryo ile uyumlu faaliyet göstermelerini teşvik etmek için küresel düzeyde ilave reformlara duyulan ihtiyaç, iklim değişikliği ile mücadeleyi uluslararası ekonomi ve ticaret politikalarının merkezine taşıdı.

Avrupa Birliği (AB) bu kapsamda 11 Aralık 2019’da açıkladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı ile 2050 yılında karbon nötr ilk kıta olma hedefini ortaya koydu. Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamındaki ilgili eylemler; enerji, ulaşım, sanayi, finans, inşaat, tarım dahil AB ekonomisini yeniden şekillendirecek ve her geçen yıl ivme kazanacak bir dönüşümün temellerini teşkil etmekte. AB’nin yeşil dönüşüm hedeflerini açıklamasının ardından, uluslararası ticaretin önde gelen aktörleri de benzer hedefler açıklamaya başladı. Türkiye de bu konuda gerekli adımı attı.

Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan “Yeşil Mutabakat Eylem Planı”, uluslararası ticaret ve ekonomide meydana gelen değişim ve dönüşüm karşısında Türkiye’nin kalkınma hedefleri doğrultusunda sürdürülebilir ve kaynak-etkin bir ekonomiye geçişi desteklemeyi amaçlıyor.

Plan ile ekonominin lokomotifi olan ihracatta rekabetçiliğin korunması ve geliştirilmesi, Türkiye’nin Gümrük Birliği sayesinde AB ile sağladığı bütünleşmenin derinleştirilmesine katkı sağlanması hedefleniyor.

Türkiye’nin en önemli ticaret ortağı olan AB tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile öngörülen kapsamlı değişiklikler başta olmak üzere bu alandaki dönüşüme zamanında uyum sağlanması ve karşı karşıya kalınabilecek risklerin fırsata çevrilmesi amacıyla, Ticaret Bakanlığı liderliğinde kamu kurum ve kuruluşları ve özel sektör iş birliği içinde hazırlanan Eylem Planı, 9 ana başlık altında toplam 32 hedef ve 81 eylemi içeriyor.

Eylem Planı, Türkiye’nin küresel tedarik zincirlerine sağladığı entegrasyonun güçlendirilmesi ve yeşil yatırımların Türkiye’ye çekilmesi bakımından da büyük önem arz ediyor.

AVRUPA YEŞİL MUTABAKATI ÇALIŞMA GRUBU KURULDU

Eylem Planı’na ilişkin Cumhurbaşkanlığı Genelgesi de Resmi Gazete’de yayımlandı. Bu çerçevede, Eylem Planı kapsamında yer alan hedef ve faaliyetlerin Avrupa Yeşil Mutabakatı Çalışma Grubu kapsamında kamu, özel sektör ve ilgili tüm paydaşlarla etkin bir şekilde yürütülmesi hedefleniyor.

Türkiye, belirlenen sektörlerde ithalat fiyatının, eşyanın karbon içeriği dikkate alınarak belirlenmesi olan AB’nin sınırda karbon düzenlemesine hazırlıklı olacak. Plana göre, olası bir sınırda karbon düzenlemesinin Gümrük Birliği ile AB’ye sağlanan entegrasyona zarar vermemesini temin etmek amacıyla AB politikalarıyla uyumlu bir şekilde atılabilecek adımların değerlendirilmesine yönelik eylemler ortaya konulacak.

AB’nin sınırda karbon düzenlemesinin Türkiye-AB ticareti üzerindeki etkilerinin sınırlanmasına yönelik çalışmalar yürütülmesi hedefleniyor. Sınırda karbon düzenlemesine tabi olabilecek öncelikli imalat sanayi sektörlerinde sera gazı salımının azaltılmasını desteklemek amacıyla ülkenin yol haritası veya faaliyetleri belirlenecek. İlgili kurum ve sivil toplum kuruluşlarıyla atılması gereken adımları içeren bir yol haritası oluşturulacak ve bunları destekleyecek teşvik mekanizmaları kurulacak.

Sınırda karbon düzenlemesinin enerji ve kaynak yoğun sektörlere etkileri senaryolar bazında modellenerek sektör bazında çalışılacak ve yapılması gereken eylemler değerlendirilecek. Bu amaçla etki analizi yapılacak. Sanayiden kaynaklı sera gazı emisyonlarının izlenmesine yönelik sistem, ihtiyaçlara göre geliştirilecek. Geliştirilecek olan sistem, kurulması durumunda, AB Emisyon Ticaret Sistemi’yle uyumlu olacak.

AB’nin sınırda karbon düzenlemesi kapsamında belirlenebilecek standartlar uyum sağlayarak karşılıklı tanımaya zemin hazırlayacak şekilde belgelendirme faaliyetleri gerçekleştirilecek.

Türkiye’nin uygun bir karbon fiyatlandırma mekanizmasına geçişine yönelik çalışmalar kapsamında, AB’nin sınırda karbon düzenlemesi dikkate alınarak karbon fiyatlandırma konusundaki ülkenin pozisyonu belirlenecek. Ulusal karbon fiyatlandırma mekanizmasının uygulanmasının sektörler üzerinde yaratacağı ek maliyetlere ve ekonomiye etkilerine yönelik çalışmalar yapılacak.

İKLİM KANUNU MECLİSE GELECEK

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “İklim Değişikliğiyle Mücadele Toplantısı”nda yaptığı konuşmada İklim Kanunu’nu hazırladıklarını söyledi. Kurum,”İklim Kanunu için temel ilkeler, sorumluluk ve eylemleri içeren kapsamlı bir İklim Değişikliğiyle Mücadele Raporu’nu Meclisimizin takdirine sunacağız. Bu çok detaylı bir çalışma. İnşallah Meclisimizin çıkaracağı İklim Kanunu’na da gerekli altyapıyı sağlayacak ve altlık oluşturacaktır.” dedi.

Küresel bir kriz olan bu meselenin; ülkelerin var olma, yok olma, zenginliklerini kaybetme veya koruma ve gelecek nesillerin güzel bir dünyada yaşayıp yaşayamayacağı meselesi olduğunu belirten Kurum, “Özellikle son 50 yılda tüm devletler, dünyamızın, iklim değişikliği nedeniyle, önümüzdeki dönemde geri dönüşü mümkün olmayan bir yıkımla yüz yüze kalacağını görmektedir. İklim değişikliğiyle mücadele, etkileri bakımından Kovid-19 sonrasında dünyanın en önemli gündem maddesi olacaktır. Bu nedenle sorumluluk bütün dünyanındır, hepimizindir.” diye konuştu.

Dünya ısındıkça, ekosistemlerin ve insanların ayak uyduramayacağı kadar hızlı değişimlerin meydana geldiğine işaret eden Kurum, Türkiye’de de aşırı hava olayları nedeniyle sel, heyelan, hortum gibi şiddeti sürekli artan afetler yaşandığını dile getirdi. Afetlerde can kayıpları yaşandığını, çiftçilerin, vatandaşların emeklerinin heba olduğunu aktaran Kurum, gıda deposu olan bölgelerin kuraklık tehdidiyle karşı karşıya kaldığını söyledi.

Kurum, nehirlerdeki su seviyelerinin düştüğünü, kuraklığın tüm bölgelerde önemli bir boyuta ulaştığını belirterek, şöyle devam etti: “Şunu özellikle vurgulamak isterim ki iklim değişikliğiyle mücadele sadece bir çevre mücadelesi değildir. Pek çok sektörümüzü derinden etkileyen bir kalkınma meselesidir. Sadece son 20 yılda dünyada 7 bin 500 büyük doğal afet gerçekleşti ve bu doğal afetlerde 1,2 milyon insan hayatını kaybetti. Bu felaketlerin küresel ekonomiye etkisi yaklaşık 3 trilyon dolara ulaşmış durumda. İklim değişikliği kaynaklı afetlerin, ülkemizde de sanayiden tarıma, istihdamdan emek verimliliğine, ticari hareketliliğimizden kamu ve özel sektörümüze milyarlarca liralık etkisi olmaktadır. Bu nedenle çevreci üretime, yenilenebilir enerji kaynaklarına, karbon emisyonunu en aza indirecek politikalara her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bu mesele, kalkınma meselesi olduğu kadar, bir taraftan da sağlık meselesidir. Bir tarım ve hayvancılık meselesidir. Aynı zamanda su, kuraklık ve enerji meselesidir. Hülasa hepimiz, tüm bakanlıklarımızla, milletimizle, kamu ve özel sektörümüzle, yerel yönetimlerimizle iklim değişikliğine uyum sağlamak zorundayız.”

“İKLİM KANUNU’NA İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ AŞİKARDIR”

İklim değişikliğiyle mücadelede küresel ölçekteki gayretler gibi ulusal anlamda da acil önlemlerin yer aldığı büyük projeleri bakanlıklar, yerel yönetimler ve üniversitelerle yapmaya gayret gösterdiklerinin altını çizen Murat Kurum, bu kapsamda İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı ile 541 eylem ve bu eylemlerden sorumlu kuruluşları belirlediklerine işaret etti. Kurum, 7 bölgeye dair “Bölgesel İklim Değişikliği Eylem Planlarını” hazırlayıp uygulamaya geçtiklerini ifade etti.

Bir taraftan Sıfır Atık Projesi ile geri dönüşüm anlayışını Türkiye’de yaygınlaştırıp, diğer taraftan Sıfır Atık Mavi ile deniz kirliliğiyle mücadele edip su kaynaklarını korumaya çalıştıklarını dile getiren Kurum, “Bir taraftan Türkiye Çevre Ajansıyla depozito iade sistemini daha etkin bir şekilde yürütüyor, öte taraftan da tasarruf merkezli akıllı şehir uygulamalarımızı hayata geçiriyoruz. Yine inşa ettiğimiz tüm yapılarda, güneş enerjisi sistemlerini tesis ediyor, enerji savurmayan, güçlü yalıtımı olan binalar yapıyoruz. Ayrıca binalarda yağmur suyu toplama sistemini zorunlu hale getirerek doğal su kaynaklarımızı koruyoruz.” diye konuştu.

Korunan alan büyüklüğünü arttırdıklarını anlatan Kurum, Türkiye’ye millet bahçeleriyle yeni ekolojik koridorlar kazandırdıklarını, böylece karbon yutak alanlarını artırarak Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını azaltma hedefini gerçekleştireceklerini söyledi.

Bugün iklim değişikliğiyle çok daha etkin, kararlı ve topyekûn mücadele etmenin şart olduğuna değinen Kurum, “Bu anlamda, ülke olarak adeta bir seferberlik ruhuyla hareket etmek için bir İklim Kanunu’na ihtiyaç duyduğumuz aşikardır.” dedi.

YEŞİL EKONOMİYE GEÇİŞ İÇİN ÖNEMLİ ADIMLAR

Türkiye bu konudaki çalışmalara uzun zamandır başladı aslında. Bu kapsamda sera gazı emisyonlarının azaltımı çabalarına katkı sağlamayı amaçlayan “Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı Projesi – PMR” (Partnership of Market Readiness) ikinci fazı tamamlandı. Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı Projesi, 2014 yılından bu yana Dünya Bankası tarafından sağlanan hibe desteği ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülmekte. Proje kapsamında gerçekleştirilen faaliyetlerle Türkiye için en uygun karbon fiyatlandırma mekanizması olarak belirlenen Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) hakkında kamu ile özel sektör nezdinde kapasite gelişimi sağlandı.

İkinci fazın tamamlanması vesilesi ile açıklama yapan Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar şunları söyledi: “Küresel finansman kaynakları artık, çevre ve iklim-dostu teknolojilere öncelik veriyor. Küresel olarak rekabetçiliğimizi korumak, artırmak ve yeni finansman kaynaklarından faydalanmak istiyorsak bu trendi yakalamak için azami gayreti göstermeliyiz. ‘Yeşil Ekonomi’ ya da ‘düşük karbonlu büyüme’ olarak adlandırdığımız modern ekonomik büyüme modeline hızla adapte olabilmek için düşük karbonlu üretim modellerine yönelmeliyiz. Avrupa Birliği tarafından yayımlanan yeşil mutabakat, ihracatının neredeyse yarısını Avrupa Birliği’ne yapan sanayimizi ciddi şekilde etkileyebilir, özellikle enerji yoğun sektörlere büyük maliyetler getirebilir. Sera gazı azaltımında en maliyet etkin yöntem olan emisyon ticaret sistemine yönelik teknik ve kurumsal altyapı çalışmalarını yaptık. Emisyon ticaret sistemi; enerji dönüşümünü, teknolojik dönüşümü, AR-GE ve inovasyonu tetikleyecek, bu da yeni iş fırsatları sağlayacaktır. Ancak her şeyden önemlisi sürdürülebilir bir doğa ve daha temiz bir hava ile toplum sağlığına katkı sağlayacaktır. Hızla değişen dünyada değişmemenin maliyeti çok daha büyüktür. Gelecek nesiller için iklim değişikliği ile mücadele çalışmalarına devam edeceğiz.”

TÜRKİYE, KİGALİ DEĞİŞİKLİĞİNİ ONAYLADI

Ülkemizin 1991 yılında taraf olduğu Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü ile ilgili ulusal ve uluslararası çalışmalar, Çevre ve Şehircilik Ba- kanlığı koordinasyonunda gerçekleştiriliyor. Çevre konusunda oluşturulmuş en başarılı çok taraflı anlaşma olarak tanımlanan Montreal Protokolü’nün uygulanmasında, Türkiye en başarılı ülkeler arasında yer almakta.

Öte yandan, Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin Montreal Protokolü altında yer alan Kigali Değişikliği, Ekim 2016’da Ruanda’nın Kigali kentinde düzenlenen 28. Taraflar Toplantısı sırasında kabul edildi. Bu değişiklik ile küresel ısınma potansiyeli oldukça yüksek olan soğutma gazlarının (hidroflorokarbonlar-HFC’ler) üretiminin ve tüketiminin aşamalı olarak azaltılması amaçlanıyor. Hidroflorokarbonlar, iklimlendirme, soğutma ve ısı pompalarıyla yangın söndürme sistemlerinde ve elektrikli şalt cihazlarında soğutma gazı olarak kullanılıyor.

Ozon tabakasına zarar vermedikleri bilinen hidroflorokarbonların iklim değişikliğini karbondioksitten binlerce kez daha fazla etkiledikleri biliniyor. Kigali Değişikliği ile birlikte iklim değişikliğini artıran güçlü sera gazlarının tüm dünyada hızla azaltılmaya başlanması hedefleniyor.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 04.03.2021 tarihinde onaylanan Değişiklik; 28. Taraflar Toplantısı’nda Üzerinde Mutabakata Varılan Montreal Protokolü’ne Yönelik Değişikliğin (Kigali Değişikliği-2016) Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, 11 Mart 2021 tarihli ve 31420 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Kigali Değişikliği’ne taraf olunması ile Türkiye, diğer ülkelerle birlikte iklim değişikliği mücadelesine verdiği önemi göstererek, taraf olan diğer ülkeler gibi florlu sera gazlarının üretim ve tüketimini önümüzdeki 30 yıl içinde yüzde 80’den fazla azaltmayı taahhüt etti. Bu kademeli azaltım programı ile 2050 yılına kadar küresel ölçekte 80 milyar metrik tondan fazla karbondioksit eşdeğeri emisyonun önlenmesi bekleniyor.

Kigali Değişikliği’ne şu ana kadar 115 ülke taraf oldu. Türkiye Kigali Değişikliği’ne taraf olarak, Paris Anlaşması’nın hedeflediği küresel ısınmayı 1,5 °C’nin sınırlandırma hedefine katkıda bulunacak.

AVRUPA YEŞİL MUTABAKAT PLANI TÜRKİYE’Yİ DE ETKİLİYOR

Avrupa Birliği’nde üye ülkeleri ve Türkiye’yi yakından ilgilendiren Avrupa Yeşil Düzen Planı (Green Deal) ya da Avrupa Yeşil Mutabakatı; enerji kullanımı, çiftçilik, barınma, ulaşım, ticaret ve diplomasi alanında kökten değişiklikleri içeriyor. Ülkelerin karbon ayak izine göre karbon sınır vergisi gibi dış ticaret ve uluslararası yatırım ve finansman politikalarında yapılacak yeni yasal düzenlemeler çerçevesinde, Türkiye’nin izleyeceği yol büyük önem taşıyor.

Mutabakatın; Avrupa Birliği’ne bağlı üyelerin yanı sıra ticaret, diplomasi, ulaşım gibi konularda küresel bir etkiye sahip olduğunu belirten Yenilenebilir Enerji Araştırmaları Derneği – YE- NADER Başkanı Prof. Dr. Kerem Alkin şunları söyledi: “Avrupa Yeşil Düzeni Planı’nı diğer stratejik çalışmalardan ayıran en önemli noktalardan birisi de tüm dünyayı etkileyecek bir çalışma olması. AB üye ülkelerinin sorumlu olduğu kurallar ne- deniyle uluslararası rekabette dezavantajlı duruma düşmemesi amacıyla, dış ticaret ve uluslararası yatırım ve finansman politikalarında büyük değişiklikleri öngörüyor. Özellikle AB üye ülkelerinin başka ülkelerle yapacağı serbest ticaret anlaşması gibi liberalleşmeye yönelik anlaşmalar için aday partner ülkenin Paris Anlaşması’nı onaylama ve etkin bir şekilde uygulaması ön şartını getirmesi, AB’ye ihracat yapan ülkelerin ürünlerine de karbon ayak izine göre karbon sınır vergisinin uygulanacak olması ülkemizdeki yapılacak çalışmaları da etkileyecek”.

Özellikle Avrupa Birliği ile yapılacak ticari anlaşmalarda ve ihracat sürecinde Türkiye’nin mutlaka üretim süreçlerini yeniden gözden geçirmesinin gerektiğinin altını çizen Kerem Alkin, “Türkiye’nin halihazırda AB ile Gümrük Birliği ortaklığı mevcut ancak bu ortaklığın güncellenmesi gerekiyor. Öte yandan başka ülkelerden gelen ürünlerde o ülkenin karbon ayak izine göre karbon sınır vergisi uygulamasını da içeren anlaşma, Türkiye’deki üretim süreçlerinin de yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyor.” dedi.

İŞ DÜNYASINA DÜŞÜK KARBONLU VE DÖNGÜSEL EKONOMİ ÇAĞRISI

2013 yılından bu yana düzenlenen Sürdürülebilir Finans Forumu’nun 7’ncisi çevrim içi olarak gerçekleştirildi. “Yeşil Dönüşüm ve Türkiye’ye Etkileri” başlıklı toplantı, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) tarafından düzenlendi.

SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, “Salgın sonrası dönemde toparlanmak, daha dayanıklı bir ekonomik sistem inşa etmek ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlamak için döngüsel ekonomiyi yol gösterici model olarak benimseme çabalarında Türkiye’deki tüm kurumları desteklemeye kararlıyız.” dedi. Yeşil dönüşüm için gerekli olan finansal açığın kapanabilmesi açısından finans sektörünün dönüştürücü gücüne dikkat çeken Edin şunları ekledi: “Bu yıl Davos’ta yayınlanan Circularity Gap Report 2021’e göre, küresel ısınmayı 2°C’nin altında tutmak ve iklim değişikliğinin getireceği yıkıcı etkileri azaltmak için dünyanın döngüsellik oranının %17’ye yükselmesi gerekiyor.”

Pandemi dönemiyle birlikte, birçok hükümetin, kamu ve özel sektörle iş birliği kurarak ekonomik kalkınma planlarını “Yeşil İyileşme” üzerine kurgulamaya başladığını da hatırlatan Edin şöyle devam etti: “Avrupa, Yeşil Mutabakatı yol haritası olarak belirleyerek 2050 yılında ilk karbon nötr kıta olacağını açıkladı. Bu hedefine ulaşması için, yenilenebilir enerji kullanımını her yıl 2020 yılının iki katı olacak şekilde arttırması gerekiyor. Dönüşüm ve değişim, şirketler için iyi imaj yaratmanın ötesinde finansal bir yaşam mücadelesi için gerekli hale geldi. İklim krizini stratejilerine dahil eden ve risklere karşı uzun vadeli direnç oluşturan şirketler rekabette bir adım önde olacaklar. İstikrarlı bir yeşil dönüşüm için daha güçlü iklim politikalarına ve aksiyonlara ihtiyaç var. Bugün yaptığımız çağrı, bu anlamda şirketlere rehberlik ediyor olması açısından da çok önemli.”

EBRD: SORUMLULUK ALMA ZAMANI

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) Türkiye Genel Müdürü Arvid Tuerkner ise şunları söyledi: “EBRD, yeni Yeşil Ekonomiye Geçiş yaklaşımını uygulayarak, döngüsel dönüşüme hazır olan işletmelere liderlik ederek onlara örnek olmayı taahhüt etmektedir. Şirketler, KOBİ’ler, finans kuruluşları ile kamu kurumlarının, yalnızca düşük karbonlu, döngüsel bir modelin uygulanmasıyla sağlanabilecek ekonomik canlanmaya imkan veren seçimler yapmaları için çok kritik bir zamandayız. Türkiye Döngüsel Ekonomi Platformu olarak bütün Türk iş dünyasını ve karar vericileri döngüsel dönüşüme davet ederek, Türkiye’nin Düşük Karbonlu ve Döngüsel Ekonomi Odaklı Dönüşümü Çağrısı’nın lansmanını SKD Türkiye ile birlikte yapmaktan gurur duyuyoruz. Artık bu konuda sorumluluk almanın, harekete geçmenin ve eskiye göre daha iyisini yapmanın zamanı geldi.”

“İKLİM KRİZİNİN BİR AŞISI YOK”

İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) Yönetim Kurulu Üyesi Aybala Şimşek, Bill Gates’in iklim krizi konusunda yaptığı açıklamadan alıntı yaparak, “COVID-19 krizini çözmek, iklim krizini çözmekle kıyaslandığında daha kolay. COVID-19 krizi için bir aşı var, ancak iklim krizi için bir aşı yok. Çünkü pandemi sürecinde iklim krizi ile ilgili sorunlar daha görünür oldu ve dünyanın hemen her ülkesinde sosyal eşitsizlikler daha çok su yüzüne çıktı.” dedi.

YEŞİL MUTABAKAT’A UYUM ÇOK ÖNEMLİ

İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD Türkiye) şu çağrıyı yaptı: “Döngüsel ekonomi ve sürdürülebilirliğin sosyal ve çevresel tüm başlıkları, alternatif borçlanma araçları açısından yeni kaynaklara ulaşmak için Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesinde çok kritik bir potansiyel sunuyor. Türkiye’de bu kaynaklardan faydalanmaya yönelik birçok proje hayata geçirilmeye başlandı. Ülkemizde yeşil taksonomi alanında yürütülen çalışmalar, hem reel sektör hem de finans sektörü açısından bu alandaki geliştirilecek yeni sürdürülebilir borçlanma araçlarına da güçlü bir baz teşkil ediyor.

AB’nin yeni büyüme stratejisi olarak açıkladığı Yeşil Mutabakat’a uyum süreci ve tüm dünyanın gündeminde olan yeşil dönüşüm, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde bu fırsatlardan faydalanması ve alternatif kaynaklara ulaşması açısından önemli bir fırsat sunuyor.

Yeşil Mutabakat süreci, kapsayıcı bir şekilde ele alınması gereken bir seferberlik olmalı. Bütün sektörlerin uyumunun yanı sıra, fırsat eşitliği de çok kritik. Türkiye’nin potansiyeli, büyüyen iç pazarın yanı sıra, küresel ticaret merkezi konumu ve insan kaynağıyla bağlantılı. OECD tarafından yayınlanan rapora göre, sürdürülebilir kalkınma ilkelerinin uygulanması halinde Türkiye’de %1,4 oranında istihdam artışı mümkün.

Sivil Toplum Kuruluşları ve kamunun dönüşüm konusundaki iş birliği, iş dünyası için bir kaldıraç etkisi yaratacaktır. Rekabetçi bir ekonomi için, geleceğin yeşil, dijital ve kapsayıcı olması gerekiyor.”

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI #ParisiOnayla DİYOR

Küresel sıcaklık artışını iki derecenin altında tutmayı ve daha fazla çaba sarf ederek 1,5 derecede sınırlamayı amaçlayan Paris Anlaşması’nı Türkiye’nin de onaylaması için sivil toplum kuruluşları TBMM’ye iletilecek bir imza kampanyası başlattı.

Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Süheyla Doğan: “Türkiye bir an önce Paris Anlaşması’nı onaylamalı ve en kısa sürede de karbon nötr bir ülke olmalı. Bu amaca ulaşmak için de hedeflerini belirleyerek, bu hedeflere ulaşılmasını sağlayacak somut adımları atmalıdır. Paris Anlaşması’nı sürecin ilk adımı olarak kabul ediyoruz.”

Ekosfer Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Özgür Gürbüz: “Karbonsuz yeni bir düzen kuruluyor ve Türkiye bu düzenin dışında kalıyor. En çok seragazı emisyonu üreten 20 ülkeden biri olan Türkiye’nin de hemen harekete geçmesi gerek. Kimse Türkiye’den tek başına dünyayı kurtarmasını beklemiyor ama evinin önünü süpürmesini istiyor. Türkiye petrol ve doğalgazda zaten dışa bağımlı, tükettiği kömürün de yüzde 60’ı ithal. Dolayısıyla, fosil yakıtlardan kademeli bir şekilde çıkıp yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine geçmek zaten her açıdan Türkiye’nin lehine.” Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç: “Düşük karbonlu ekonomiye geçiş stratejileri bugün ülkelerin yalnızca sanayilerini değil, dış politikalarını da şekillendiriyor. Net-sıfır emisyona ulaşma hedefi 29 ülkede kanunlaşmış ya da politika dokümanlarına yerleşmiş durumda. 98 ülke ise bu yönde hedef almayı tartışıyor. Uluslararası ilişkiler söz konusu hedefler üzerinden yeniden tanımlanırken, Türkiye maalesef bu gruplar arasında yer almıyor. Açıkça belirlenmiş bir ‘yeşil kalkınma’ stratejisi bulunmayan Türkiye’nin, kendisini bu küresel gündemin bir parçası haline getirebilmesi için ilk adım Paris Anlaşması’nın onaylanması. Bu konuda daha fazla vakit kaybedilmemesi gerekiyor.”

TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Ceren Pınar Gayretli: “23 Şubat 2021 tarihinde Güney Sudan’ın da anlaşmaya taraf olması ile Türkiye, Paris Anlaşması’nı onaylayarak yürürlüğe koymayan 6 ülkeden biri oldu. Türkiye’nin sera gazı azaltım taahhütlerini iyileştirmesi ve sözleşmeye taraf olan diğer 191 ülke gibi Paris İklim Anlaşması’nı onaylayarak yürürlüğe koyması gerekiyor. Türkiye, Paris Anlaşması’nı onaylamamaya devam ettiği takdirde, geleceğin siyasetinin, ticaretinin ve ekonomisinin çerçevesini çizen ülkelerin dışında kalacak; yön veren değil, izleyen olacak. Türkiye’nin bir an önce Paris İklim Anlaşması’nı onaylayıp, iklim hedeflerini güçlendirerek küresel çalışmaların liderleri arasında yer almasını talep ediyoruz.”

WWF-Türkiye Genel Müdürü Aslı Pasinli: “Etkilerini her geçen gün daha belirgin bir şekilde hissettiğimiz iklim krizi bugün artık herkesi tehdit eden bir ekolojik kriz haline gelmiş durumda. Türkiye ise, kuraklık başta olmak üzere iklim krizinin etkilerini en ciddi ölçüde yaşaması beklenen bölgelerden biri olan Akdeniz Havzası’nda yer alıyor. Bu nedenle, dünyanın geri kalanından ayrı hareket etmesi düşünülemez. Dünyanın en büyük 20 ekonomisinden biri olan Türkiye’nin iklim krizi ile mücadelede sorumluluğunu yerine getirmek için acilen Paris Anlaşması’na taraf olacağını ve ivedilikle ulusal katkı hedeflerini iyileştireceğini umuyoruz.”

PLASTİK SEKTÖRÜ ADIM ATMAYA HAZIR

Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından Türkiye’de ilk kez düzenlenen ‘Uluslararası 1. Yeni Plastik Ekonomisi Konferansı’ndan iş dünyasına “Döngüsel ekonomiyi birlikte kuralım, geleceğimizi tehdit altında olmaktan kurtaralım!” çağrısı yapıldı. Yapılan çağrı, plastik kirliliğinin yaşanmadığı bir dünyanın mümkün olup olmadığına değil, bunu gerçekleştirmek için birlikte neler yapılabileceğine odaklandı.

Sürdürülebilirlik Akademisi Başkanı Murat Sungur Bursa, günümüzde yaklaşık 8-10 milyon ton plastiğin doğaya verildiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “Modern hayatın vazgeçilmezi haline gelen plastik, refahımızın her unsurunda yaygın kullanım alanına sahip. Ancak plastik kullanımını o hale getirdik ki, mevcut iklim değişikliği sorununa ek olarak çözmemiz gereken bir soruna dönüştü. Son 70 yılda üretilen 9 milyar tonun üzerindeki plastiğin üçte ikisi herhangi bir şekilde yeniden kullanıma sunulmadı. Plastik, parça parça mikroplastikler haline dönüşerek insanlığın geleceğini nükleer bomba kadar tehdit ediyor. Plastiği hayatımızdan atma şansımız yok, ama sormamız gereken soru şu: Daha fazla kullanmak zorunda mıyız? Gelecekte plastiği çok daha bilinçli kullanmak zorundayız. Tüm toplum bu konuda kendini sorumlu hissetmek zorunda. Her türlü üretici, tasarımcı, plastiği ana hammadde olarak ya da katkı olarak kullanan herkes bu sorumluluk zincirinin bir parçası olmalı. Plastiğin geri kazanımını zorlaştıran tüketici faktörünü de içine alan bir döngüsel ekonomi içinde plastiği kullanmaya devam edelim ama dünyayı da kirletmeyelim.”

DAHA TEMİZ VE DAHA REKABETÇİ BİR AVRUPA İÇİN DÖNGÜSEL EKONOMİ

Avrupa Komisyonu Politika Sorumlusu Werner Bosmans da döngüsel ekonomide Avrupa’nın plastikler için gelecekteki stratejisi hakkında bilgi verdi. Daha temiz ve daha rekabetçi bir Avrupa için ekonomide mümkün olduğu kadar uzun süre muhafaza edilen ürün, malzeme ve kaynakların değerinin arttığı ve atık oluşumunun en aza indirildiği bir ekonomi hedeflediklerini söyleyen Bosmans, amaçlarının 2025 yılına kadar AB pazarındaki yeni ürünlerde 10 milyon ton geri dönüştürülmüş plastik kullanılması olduğunu vurguladı.

UNİLEVER EZBERLERİ BOZUYOR

Unilever NAMETRUB Dış İlişkiler ve Kurumsal İletişim Direktörü ve Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Şenel Erim, her yıl yaklaşık 11 milyon ton plastiğin okyanusa karıştığını ve eğer bugün harekete geçilmezse bu oranın 2040 yılında neredeyse 3 katına çıkacağını vurguladı. “Geleceğimiz için harekete geçmek zorundayız.” diyen Erim, sözlerine şöyle devam etti: “Plastiği döngüsel ekonomide tutabilirsek önümüzdeki 20 yıl içinde okyanuslara karışan plastik oranını yüzde 80 azaltabiliriz. Unilever olarak 2019 yılında açıkladığımız taahhütler ile 2025 yılına kadar plastik ambalajlarımızın yüzde 100’ünün tamamen yeniden kullanılabilir, geri dönüştürülebilir veya kompostlanabilir olmasını sağlamayı taahhüt ettik. Bu hedefe ulaşmak için ‘Daha az plastik, daha iyi plastik, plastiksiz çözümler’den oluşan üçlü bir düşünme şekli geliştirdik. Küresel CEO’muz Alan Jope’tan başlayarak plastiğin bizim sorumluluğumuz olduğunu söylüyor ve bu heyecan verici görevin geri dönüştürülmüş plastiğe olan talebin küresel çapta artmasını sağlayacağına inanıyoruz. Bu konuda liderlik etmeye, ezberleri bozmaya hazırız. Bu konuda tüketici bilinci, altyapının oluşturulması ve kamu-özel sektör diyaloğunun çok önemli olduğuna inanıyor ve iş dünyasını bu çerçevede harekete geçmeye çağırıyoruz.”

CARREFOURSA ÖZEL KAĞIT TABAK SAYESİNDE PLASTİĞİ 7 TON AZALTTI

Sıfır atık projelerinde insanların bilinçlenmesinin yasal düzenlemeler kadar önemli olduğunu belirten CarrefourSA İnsan Kaynakları Genel Müdür Yardımcısı Bahar Tura şöyle konuştu: “Plastik bizim öncelikli konularımız arasında yer alıyor. Bu konuda tedarikçilerimizle aynı hedefe koşmaya çalışıyoruz. Müşterilerimizin de sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Plastik sayısını azaltmak için pandemi döneminde yüzde 100 geri dönüşümü olan kağıt tabaklar ürettik. Bu yolla plastik kullanımını 7 ton azalttık. Müşterilerimizin kendi kabını kullanmalarına izin verdik. Özellikle sıfır atık projelerimizde aldığımız her aksiyonun yeni regülasyonlarla desteklenmesi çok önemli. Yasalar ve yönetmelikler çok önemli fakat insanlar bilinçlenmediği sürece sürdürülebilir bir başarı elde edemeyiz”.

NESTLÉ WATERS ÇEVRESEL AYAK İZİNİ AZALTIYOR

Plastik atıkla mücadeleyi çok önemsediklerine vurgu yapan Nestlé Waters Türkiye Pazarlama Direktörü Can Emci ise şunları söyledi: “Bütün markalarımızla topluma daha fazla faydalı olabilmek için dönüşüyoruz. Plastik atıkla mücadeleyi en önemli konu haline getirdik. Tüketici ve paydaşlarımızın desteğiyle bu alandaki mücadelemizi sürdürüyoruz. Çevresel ayak izimizi azaltmak için çalışıyoruz. 2025 yılına kadar ambalajlarımızın yüzde 100 geri dönüştürülebilir veya yeniden kullanılabilir olması için de bir söz verdik. 2020 yılına geldiğimizde ambalajlarımızın geri dönüştürülebilir olma taahhüdünü Nestlé Waters Türkiye operasyonlarımız için yüzde 99,9 oranında gerçekleştirdiğimizi söyleyebilirim”.

ELİF PLASTİK AKILLI AMBALAJLAR GELİŞTİRMEK İÇİN ÇALIŞIYOR

Sürdürülebilir büyüme modellerini inovasyon çalışmalarıyla birlikte geliştirdiklerini aktaran Elif Plastik Sürdürülebilirlik ve İş Geliştirme Müdürü Dr. Betül Türel Erbay: “2025 yılında tüm ambalajlarımızı geri dönüşebilir ve tekrar kullanır hale getirmek için çalışıyoruz. Tek kullanımlık yapılar üzerinde de çalışmaya başladık. Üretimde çıkan atıkların azaltılması ve tekrar değerlendirilmesi için çalışıyoruz. Sürdürülebilir büyüme modelimizle birlikte inovasyon çalışmalarımız da tüm hızıyla sürüyor. Ürünlerimizi tek malzemeden üretmek ve akıllı ambalajlar geliştirmek için çalışıyoruz.”

ÜLKER, PLASTİK KULLANIMI İÇİN KENDİ KILAVUZUNU OLUŞTURDU

Geri dönüşümlü malzeme oranlarını arttırarak nakledilen yükle birlikte karbon emisyonunu da azalttıklarını dile getiren Ülker Ambalaj Geliştirme Direktörü Roza Altın: “Plastik malzeme kullanımını azaltmak amacıyla gerek dolum sistemlerimizi gerekse tedarikçilerimizin üretim süreçlerini iyileştirmek için aralıksız çalışıyoruz. Ürün ambalajlarında plastik kullanımını optimize etmek için bir tasarım kılavuzu oluşturduk. Bu kılavuz bize, tüm ambalaj kullanımlarında ve özellikle ürün paketleme- lerini belirlerken yol gösteriyor. Bu sayede 2020 yılında plastik kullanımımızı 536 ton azalttık. Esnek ambalajlarımızda, geri dönüştürülebilir malzeme oranını yüzde 90’a çıkardık, 2022 sonunda yüzde 100’e ulaştırmak için çalışıyoruz. Sert plastiklerde ise geri dönüşümlü malzeme kullanım oranımızı yüzde 40’tan 50’ye çıkarmayı hedefliyoruz. Bu çalışmalarla sadece kullanılan plastiği azaltmakla kalmadık, aynı zamanda ham maddeden birim ürüne kadar, nakledilen yükün ve dolayısıyla karbon emisyonun da azaltılmasına etki ettik.”

TEKSTİL SEKTÖRÜ SORUNUN FARKINDA

Tekstil sektörü yılda 1,2 milyon ton karbon emisyonuna neden oluyor. 2030’da ise karbon emisyonunun yüzde 60’ını oluşturacağı tahminler arasında. AB ise 2050’ye kadar Avrupa kıtasını karbon nötr hale getirecek bir dizi dönüştürücü politika tasarlarken; ticarette karbon vergisi, sıfır atık vergisi gibi ihracatçılara maliyetleri artıracak yaptırımlar gündemde.

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin “Sustaineibility Talks” online toplantısında, Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş ve Ekoten Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Ünlütürk; hazır giyim üretimi ve ihracatında sürdürülebilirlik, sürdürülebilir moda, istihdam-kurumsal sürdürülebilirlik, döngüsel ekonomi süreci, AB Yeşil Mutabakatı gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendiren konuları konuştu.

Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Burak Sertbaş, hazırgiyim ve tekstilin petrol sektörünün ardından dünyayı en fazla kirleten sanayi olduğunu söyledi. Sertbaş şöyle konuştu: “Konfeksiyon ürünlerinin yüzde 85’i geri dönüştürülemiyor ve doğada atık haline geliyor. Sektörümüzün sürdürülebilirlikle ilgili yapılacak çalışmalarda ön saflarda yer alması gerekiyor. 2020 yılını Sürdürülebilirlik Yılı ilan ettik. Türkiye genelinde sürdürülebilir kalkınma amaçlarını hedef gösteren ilk İhracatçı Birliği olduk. Avrupa’nın 2050 karbon nötr hedefi doğrultusunda hazırlanan Avrupa Yeşil Mutabakatı, tekstil ve hazır giyim sektörlerimizi yakından etkileyecek uygulamalar içeriyor. Avrupa, çözüm olarak döngüsel ekonomiyi gündeme getiriyor. Sektörümüzü de içine alacak bir uygulama içinde çalışıyor. Rekabet edebilmek için sürdürülebilir üretim modelinin bir seçenek değil, zorunluluk haline geldiğinin bilincindeyiz. Sürdürülebilirlik konusunun en önemli kazanımlarından biri döngüsel ekonomi modeli.”

YEŞİL MUTABAKAT NEYİ İÇERİYOR?

Sürdürülebilirliği, gelecek kuşakların kaynaklarından çalmadan refahı yaratmak olarak tanımlayan Ekoten Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Ünlütürk’e göre işletmelerin sürdürülebilir olması; sosyal sorumluluklarla ve çevreye saygılı üretimle de yakından ilişkili. Ünlütürk şunları söyledi: “Müşterilerimizi, paydaşlarımızı, çalışanlarımızı, hissedarlarımızı mutlu ederken yaşadığımız topluma karşı sosyal sorumluluklarımızı yerine getirip, çevreye saygılı üretimler yapmayı becerirsek, kendi işletmelerimizi sürdürülebilir kılarız. Böylelikle ülkenin ve dünyanın sürdürülebilirliğine gidebiliriz. İklim değişikliği varoluşsal bir tehdit. AB bunu, kaynak verimli ve rekabetçi bir ekonomiye dönüştürecek bir büyüme stratejisine çevirdi. AB’yi sürdürülebilir kılma planı. 2050’ye kadar sera gazı emisyonlarının net sıfıra indirilmesi, ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağımlılığın azaltılması ve hiç kimsenin hiçbir yerin bu politikadan ayrı tutulmamasını hedeflediler. Tekstil sektörü için de bir komisyon kuruldu. AB pazarını güçlendirmeyi, iş modelleri teşvik etmeyi planlıyorlar. Önlemler şöyle; tekstil ürünlerinin döngüselliğe uygun olmasını sağlamak için eko tasarım önlemleri geliştirmek, ikincil ham maddelerin alımını sağlamak, tehlikeli kimyasalların varlığıyla mücadele etmek, işletme ve tüketicileri güçlendirme doğrultusunda sürdürülebilir ürünleri seçmelerini sağlamak, yeniden kullanım ve onarım hizmetlerine kolay erişimlerin sağlanması, döngüsel hizmet modelleri sürdürülebilir malzeme-üretim süreçlerine teşvik ve destek sağlayacaklar.”

TÜRKİYE İÇİN BİR FIRSAT MI?

Ünlütürk, AB’nin uluslararası iş birliği yoluyla şeffaflığı artırıp iş ortamını iyileştirmeyi hedeflediğini, en önemlisinin ise tekstil atıklarının yüksek seviyelerde ayrıştırılarak toplanması için rehberlik sağlanması olduğuna değindi. Ünlütürk, “İnovasyon yoluyla tekstil ürünlerinin sınıflandırmasını, yeniden kullanımını ve geri dönüşümünü artırmak; artan ipliklerin, kumaşların, giysilerin yeniden kazandırılmasıyla ilgili çalışmalarımız var. Döngüsel ekonominin şartlarını uygulayabilirsek AB’nin bizden beklentileriyle, bu hedeflerle çakışmasını kolaylıkla sağlayabiliriz. Tekstil sektörü mercek altındaki ilk üç-dört sektörden bir tanesi. Karbon emisyonu, temiz su kullanımı ve geri dönüşüm, atıklarımız ve sadece kendi atıklarımızla da iş bitmiyor. Tekstil sektörünün karbon emisyonu, ham maddeler, iplikler, kumaşlar konunun içinde. AB’nin tekstil stratejileri; eco-design yani sürdürülebilir tasarım bu işin en önemli parçası. Hem giysilerin uzun süreli kullanımı hem geri dönüşümlü elyafların ve ipliklerin kullanımı hem de ikincil ham maddelerin kullanımı, tasarlarken belirleniyor. Zararlı kimyasallarla mücadele, tüketicilerin ve işletmelerin teşviki de AB stratejisinin birer halkası. Giysilerin kiralanması, ikinci el giysilerin kullanımı, atıkların ayrıştırılması da diğer önemli konular.” dedi.

DAHA GÜÇLÜ İKLİM POLİTİKALARINA İHTİYACIMIZ VAR

İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin (SKD Türkiye), Hedefler için İş Dünyası Platformu (B4G) ve Döngüsel Ekonomi Platformu (DCube) iş birliğiyle düzenlenen “Türkiye Döngüsel Ekonomi Haftası” etkinlikleri kapsamında da gündem Avrupa Yeşil Mutabakatı’ydı.

Hedefler İçin İş Dünyası Platformu Başkanı Ümit Boyner, “Yeşil Mutabakat, Avrupa’nın yeni büyüme stratejisi haline çoktan geldi, pandemi bu süreci de hızlandırdı. Bu yeni yaklaşım Türkiye’yi de etkilemeye, iş dünyasının ve ihracatın yeni kurallarını ortaya koymaya başlıyor. Döngüsel ekonomi, üretim sisteminde oluşan her atığın tekrar değerlendirildiği ve bu sayede ham madde maliyetinin en aza indirildiği, çevresel faydanın ise maksimumda tutulduğu yeni bir üretim modeli. Hedefler İçin İş Dünyası Platformu, bu modele yönelik konunun uzmanlarını bir araya getirerek Türkiye için uygulanabilir çalışmalar yürütüyor. Bunları daha da geliştirmeyi hedefliyoruz. Dünya kritik bir dönemden geçiyor. Bu dönemde iş dünyası olarak ezberleri bozacak, sıra dışı ve geçmişte hayal etmesi güç olan yeni çözümleri ve yöntemleri de hep birlikte bulma ve hayata geçirme sorumluluğu taşıyoruz.” dedi.

Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur, şunları söyledi: “Özellikle Avrupa Birliği’nin 2050 yılında karbon-nötr kıta olma hedefini açıkladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı (AYM) ve akabinde açıkladığı Yeni Sanayi Stratejisi ve Döngüsel Ekonomi Eylem Planları ile AB’nin gerçekleştirmeyi öngördüğü kapsamlı değişikliklere adapte olunması, ülkemizin Gümrük Birliği vesilesiyle AB ile tesis ettiği yakın ekonomik entegrasyonun ve dış ticaretimizde rekabetçiliğimizin korunabilmesi için Bakanlığımızın en öncelikli konularından biri haline geldi. AYM’nin ve akabinde uluslararası ticaret sisteminin diğer önemli oyuncularının açıkladıkları iddialı karbonsuz ekonomi ve yeşil dönüşüm hedefleri kapsamında gelecek büyük değişime hazırlıklı olmak ve süreci ülkemiz lehine yönetmek amacıyla bizler de çalışmalarımızı hızla başlattık. Yeşil ve döngüsel ekonomi modeli kapsamında AB’nin, sürdürülebilir ürün kavramını önceliklendiren bir yaklaşımı ortaya koyduğunu görüyoruz. AB’nin döngüsel ekonomiye geçiş kapsamındaki uygulamalarını yakından izlemek; sadece ihracatımızda AB’nin belirleyeceği kuralları/ standartları karşılamak için değil, aynı zamanda Gümrük Birliği ilişkimiz dolayısıyla AB’nin teknik mevzuatına uyum yükümlülüğümüzün bir gereği olarak da karşımıza çıkacak. Zira zamanlıca adaptasyon sağlayamadığımız her düzenleme, ileride karşımıza ticarette teknik bir engel olarak çıkacak. Bu alanda ülkemizce uyuma yönelik atılacak adımlar, AB başta olmak üzere dünyada gerçekleşen dönüşüm neticesinde ürünlerin çevresel anlamda karşılaması gereken standartların ve kriterlerin yerine getirilebilmesi ve ticarette rekabetçiliğimizin sürdürülebilmesini sağlayacak.”

UNDP Türkiye Mukim Temsilcisi Claudio Tomasi ise şu görüşleri dile getirdi: “Al-kullan-at modeli kesinlikle sürdürülebilir bir model değildir. Bu nedenle azaltma, tekrar kullanma, geri dönüştürme pratiklerine geçiş yapmalıyız. Herkesin refahını eşit ölçüde artırmaya çalışırken, ekonomik modelin gezegenimizi azalan kaynaklara ve kirliliğe karşı koruması için sürdürülebilir çözümler sunmamız gerektiğinin farkında olmalıyız. Sürdürülebilir kalkınmayı ancak her iki faktörü de gözeten sistemik bir değişimle gerçekleştirebiliriz. Döngüsel Ekonomi konsepti; dizayn sürecinin atık ve kirlilik yaratmadığı, ürünler ve malzemelerin kullanımda kaldığı, doğal sistem kendini yenilediği ve problemlerin kaynağında yatan nedenlere odaklanan bir ekonomi ortaya koyarak 2030 Gündemine ulaşmayı hızlandırmayı vaat ediyor.”

ÇİMENTO SEKTÖRÜ KARBON YOL HARİTASI HAZIRLIYOR

TÜRKÇİMENTO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Tamer Saka: “Sürdürülebilirlik meselesinde Türkiye’nin öncelikle Paris Anlaşması meselesini çözmesi lazım. ABD’nin mutabakatı imzalama kararıyla imzalamayanlar arasında çok kısıtlı ülkeler kaldı. Türkiye bunların arasında olmamalı. Türkiye’nin 2050 hedefine ulaşması için destek lazım, teknoloji lazım, yatırım lazım. Endüstrilerin bu yönde nasıl destekler alacağı henüz net değil. İhracat pazarlarının sürdürülebilirliği ve rekabetçiliğin korunması için bu konuların netleşmesi önemli. Bütünsel yaklaşım ve planlama önemli. Belediyeler, merkezi yönetim, birden fazla bakanlık çözümün bir parçası olmak durumunda. Bütün bu paydaşların ortak noktada buluştuğu bir model yaratmak durumundayız. ABD’de gördük bu konunun bakan seviyesinde sahibi var. Bizim de bir koordinasyona ihtiyacımız var. Gideceğimiz yolun, yöntemin ve beklentilerin bu masaya konulması gerekiyor. Sektör olarak sürdürülebilirlik bizim için kozmetik bir konu değil, var olmamız için bir neden. Getireceği maliyetlere rağmen Paris Anlaşması’nı destekliyoruz. Bu da bu konuya verdiğimiz önemin bir göstergesi. Uzun zamandır bu konuda hem kafa yoruyor hem de yatırım yapıyoruz. 2050 sıfır emisyon hedefini her sektör gibi biz de çok ciddi bir şekilde ajandamızı almış durumdayız. Uzun ve meşakkatli bir yol ama gerçekçi bir hedef. Bu konuda sektörün Karbon Yol Haritası olarak bir hazırlığımız var. 1-2 ay içerisinde tamamlanacak.”

ÇİMSA Genel Müdürü Umut Zenar: “Aslında sektör olarak kendimizi anlatamıyoruz. Sürdürülebilirlik konusunda çok önemli çalışmalarımız var. Çimsa olarak atık kullanımı konusunda ciddi bir hedef koyduk. Yıllık atık kullanım oranlarımızı yaklaşık 2 katına çıkaracağız, bu da gerçekten çevreci bir yaklaşım. Mersin Fabrikamızda atık ısı yatırımımız bulunuyor, atık ısıdan ürettiğimiz enerji, fabrikanın toplam tüketiminin yüzde 20’sini oluşturuyor. Bu rakam da ciddi bir rakam, sürdürülebilirlik bizim için büyük önem arz ediyor.”

MEDCEM Çimento Genel Müdürü Murat Kahya: “Sektör çok ciddi anlamda sürdürülebilirliği ön planda tutuyor. Son 10 yılda yapılmış önemli yatırımlar var. Sektörün karbon emisyonlarını azaltmak için yapacağı belli. Enerji verimliliğini sağlamak, katkılı çimento üretimini ve alternatif yakıt kullanımını artırmak. Bu konularda yürüttüğümüz çalışmalar da var. %22 oranında kendi enerjimizi üretiyoruz. Ancak alternatif yakıta yönelme kısmında zorluklarımız var. Ülkemizde yakıt amaçlı atığa ulaşmak çok zor. Bu nedenle yurt dışından atıktan türetilmiş yakıt ithalatı ile ilgili çalışmalar yapmalıyız. Bahsettiğimiz ithalat, tehlikesiz maddelerden üretilmiş yakıt ithalatı. AB’de bunun kullanım oranı %44. Onlar da alternatif yakıt kullanımını yükseltmek için bu gibi çeşitli süreçlerden geçmişler. Bizim de geçici süreyle bu desteğe ihtiyacımız var. Sıfır atık hedefi, yapılması gereken güzel bir hedef. Biz de bu konuda destek bekliyoruz. Avrupa ülkeleri gibi atıkları düzenli depolama miktarını azaltmamız lazım. Bu şekilde özellikle belediye atıkları ile alternatif yakıt kullanımını artırabiliriz. Bu konular gerek sürdürülebilirlik gerekse de sektörümüzün ihracatta rekabet gücü açısından çok öncelikli.”

ULUSLARARASI ŞİRKETLER KARBON PLANLARINI AÇIKLIYOR

SERA GAZI EMİSYONUNU SIFIRA İNDİRME TAAHHÜDÜ

IBM, küresel iklim kriziyle mücadele etmek adına, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunda sıfıra ulaşacağını duyurdu. Firma bu hedefini yerine getirmek için; faaliyet gösterdiği 175’i aşkın ülke genelinde yol açtığı emisyonları fiilen azaltmaya, enerji verimliliğine ve temiz enerji kullanımını artırmaya öncelik verecek.

Net sıfır taahhüdünü gerçekleştirmek isteyen IBM şu adımları atacak:

2025 yılına kadar sera gazı emisyonlarını, temel alınan 2010 yılına göre yüzde 65 oranında azaltacak.

Dünya çapında tükettiği elektriğin 2025 yılında kadar yüzde 75’ini, 2030 yılına kadar da yüzde 90’ını yenilenebilir kaynaklardan temin edecek.

Emisyonların sıfırlanması için karbon saklama gibi uygulanabilir teknolojiler en geç 2030 yılından itibaren kullanılacak.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELESİNİ HIZLANDIRIYOR

187 ülkede faaliyet gösteren Nestlé, iklim değişikliği ile mücadelede yeni bir eylem planı hazırladı. Şirketin hedefi 2050’ye kadar sıfır emisyonu sağlamak. Nestle, iklim değişikliği planı doğrultusunda 2030 yılına kadar tarımsal sera gazı emisyonunu azaltmak amacıyla onarıcı tarımı yaygınlaştıracak. Her yıl 20 milyon ağaç dikecek, 2025 yılına kadar tüm fabrikalarında yüzde 100 yenilenebilir elektrik enerjisine geçiş yapacak. Şirket bu kapsamda, önümüzdeki beş yıl içerisinde 3,2 milyar İsviçre Frangı (CHF) yatırım yapacak. Nestlé Türkiye CEO’su Ansgar Bornemann, “Türkiye’de bugüne kadar karbon ayak izimizi yüzde 18 oranında azalttık, 130 bin ağacın bir yılda oksijene çevirebileceği miktarda karbon salımını önledik. Biliyoruz ki, iklim değişikliğiyle mücadele bekleyemez, biz de beklemeyeceğiz.” dedi.

2040’A KADAR NET-SIFIR EMİSYON SÖZÜ

PepsiCo, 2030 yılına kadar değer zinciri genelinde mutlak sera gazı (GHG) emisyonlarının %40’ın üzerinde azaltılmasını hedefleyerek, bilime dayalı iklim hedefini iki katından fazla artırma planlarını duyurdu. Bu eylemin, 26 milyon metrik tondan fazla sera gazı emisyonunun azaltılmasıyla veya beş milyondan fazla otomobilin bir yıl boyunca trafikten kaldırılmasına eşdeğer olması bekleniyor. Ayrıca firma, Paris Anlaşması’nda öngörülenden on yıl önce, 2040 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşılacağının sözünü verdi.

PepsiCo, Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa bölgesinde şu başlıklara odaklanacak:

Ölçeklenebilir düşük emisyon gübre ve hassas tarım teknolojisi kullanılarak daha yüksek verim oluşturmak da dahil olmak üzere sürdürülebilir tarımı ilerletmek.

Yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmak ve tüm lojistik zincirlerinde düşük veya sıfır emisyonu benimsemek.

Paketlemede kullanılan plastikte geri dönüştürülmüş oranını artırmak.

Markalarının çevresel etkisini azaltmaya yönelik ürün tasarımlarını sürdürmek.

SIFIR KARBON AYAK İZİ HEDEFİ İÇİN ELEKTRİKLİ SİSTEME GEÇİYOR

Sürdürülebilirlik ve elektrikli mobiliteyi odak noktası olarak belirleyen İngiliz otomotiv üreticisi Jaguar Land Rover, 2039 yılına kadar tüm modellerini tamamen elektrikliye dönüştürmeyi planlıyor. 2030 yılına kadar Land Rover satışlarının yüzde 60’ını, Jaguar satışlarının ise yüzde 100’ünü tamamen elektrikli modellerden oluşturacak şekilde yeniden yapılanan Jaguar Land Rover, 2039 yılına kadar tedarik zincirinden ürünlerine ve operasyonlarına kadar tüm alanlarda karbon nötr olmayı amaçlıyor. Stratejiyi hayata geçirebilmek için yıllık 2,5 milyar sterlin harcayacak olan Jaguar Land Rover, bütçeyi başta elektrifikasyon teknolojileri olmak üzere bağlantılı hizmetler ve veri merkezli ekosistemin oluşturulmasında kullanacak. Jaguar Land Rover CEO’su Thierry Bolloré, “Reimagine” stratejisinin her iki markanın da rakipsiz olduğu özelliklerini geliştirmeye imkan tanıdığına işaret etti. Önümüzdeki 10 yıl içerisinde hem Jaguar hem de Land Rover’ın ayrı altyapılar üzerinde elektrikleneceğini belirten Bolloré, 2025 yılı itibarıyla Jaguar’ın tamamen elektrikli bir marka olarak yeniden doğacağını belirtti. Thierry Bollore, ilki 2024 yılında yollarla buluşmak üzere önümüzdeki 5 yıl içinde tamamen elektrikli 6 Land Rover modelini pazara sunacaklarını söyledi.

KARBON NÖTR MADENİ YAĞLAR

Shell, 2050 yılına kadar net sıfır emisyonla faaliyet gösteren bir şirket olma hedefinin parçası olarak, hem otomotiv sektöründe hem de endüstrinin farklı alanlarında kullanıma uygun karbon nötr ürün portföyünü müşterilerinin kullanımına sundu. Bu portföy ile Shell, son yıllarda tüketicilerin giderek artan karbon ayak izlerini azaltma yönündeki taleplerini karşılarken aynı zamanda motor ve ekipmanlar için yüksek performans ve verimlilik sağlamaya devam ediyor. Shell’in müşterilerine sunduğu karbon nötr madeni yağlar, madeni yağ sektöründeki en büyük ve en önemli sürdürülebilirlik çalışmalarından biri olup Avrupa genelinde 60 milyon litreden fazla ‘yüksek performanslı’ madeni yağların kullanımından doğabilecek karbon salımını nötrlemeyi amaçlamakta. Bu da, yılda yaklaşık 280.000 ton karbon salımının nötrlenmesi ve bir yıl boyunca yaklaşık 130.000 aracın açığa çıkarttığı karbon emisyonlarının önlenmesi anlamına gelmektedir.

EPSON KARBON NEGATİF OLACAK

Global teknoloji lideri Epson, Çevre Vizyonu 2050’yi yenilediğini duyurdu. Buna göre 2050’ye kadar salınandan daha fazla karbonu atmosferden çekerek ‘karbon negatif’ şirket olacak ve yeraltı kaynaklarından bağımsız hale gelecek. Epson, 2023’e kadar elektrik ihtiyacının yüzde 100’ünü yenilenebilir kaynaklardan karşılayacak. Japon firması Epson; önümüzdeki 10 yıl içinde karbonsuzlaştırma, kaynak geri dönüşümü ve çevresel teknoloji geliştirmeye 100 milyar yen harcamayı ve yatırım yapmayı planlıyor. Bu çabaların, şirketin tedarik zincirindeki sera gazı emisyonlarını 2 milyon tondan fazla azaltması bekleniyor. Bu 100 milyar yenlik yatırımın dışında Epson, yönetim kaynaklarını müşterilerin çevresel etkilerini azaltan ürün ve hizmetler geliştirmeye yoğunlaştıracak.

SÜRDÜRÜLEBİLİR ATIK YÖNETİMİ ILE ÇEVRE-DOSTU ÜRETİM

British American Tobacco’nun (BAT) sürdürülebilirlik ajandası kapsamında yürütülen çalışmalar ile şirketin dünya çapındaki tüm fabrikalarında her yıl oluşan atıklarının yüzde 90’ından fazlası geri dönüştürülüyor. Düzenli olarak depolama alanlarına gönderilen atıkları 2025 yılına kadar (atığı kaynağında azaltma ve geri kazanım projeleri ile) yüzde 40 azaltmayı öngören şirket, 2030 yılına kadar da yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak sıfır-karbon salımını hedefliyor.

BAT; düzenli depolama alanlarına gönderilen atıkları 2025 yılına kadar yüzde 40 azaltmayı ve böylece her yıl toplam atık- larının en az yüzde 95’ini geri dönüştürmeyi, 2025 yılına kadar kullandığı doğrudan enerjinin yüzde 30’unu yenilenebilir kaynaklardan elde etmeyi, 2030’a kadar ise sıfır-karbon salımını hedefliyor. Şirket; Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na da uygun şekilde düzenlenen program doğrultu- sunda, sürdürülebilirlik hedeflerini önceliklendiriyor. Bunlara ek olarak şirketin; gereksiz tek kullanımlık plastiği ortadan kaldırmak ve tüm plastik ambalajlarını 2025 yılına kadar geri dönüştürülebilir hale getirmek gibi somut hedefleri de bulunuyor.

MICHELIN 2030 HEDEFLERİNİ AÇIKLADI

Dünyanın en büyük lastik üreticisi Michelin; çevresel, sosyal, toplumsal ve finansal performansını kapsayan on iki göstergeye dayalı 2030 hedeflerini açıkladı. 2023 ile 2030 arasında satışlarda yıllık ortalama yüzde 5’lik bir artışla sürdürülebilir büyümeyi hedefleyen Michelin, satışların yüzde 20 ila yüzde 30’unu lastik dışı işletmelerden gerçekleştirmeyi planlıyor.

Michelin Grubu ayrıca; yüzde 85’in üzerinde çalışan bağlılığı oranının yakalanmasını, yönetimde kadın çalışan oranının yüzde 35’e çıkarılmasını ve taşımacılıkla ilişkili emisyonların ciddi oranda azaltılarak 2050 itibarıyla karbon nötrlüğüne ulaşılmasını tahhüt ediyor. Lastiklerin tamamen sürdürülebilir malzemelerle yapılmasını sağlamayı amaçlayan şirket, 2030 yılında sürdürülebilir malzeme kullanım oranını da %40’a çıkarmayı hedefliyor.

NET SIFIR HEDEFİNİ 10 YIL ÖNE ÇEKTİ

Vodafone Grubu, toplam küresel karbon emisyonunu 2040’a kadar “net sıfır”a düşürmeyi taahhüt etti. Karbon azaltma hedefleri, Bilime Dayalı Hedefler Girişimi tarafından onaylanan Vodafone, bu doğrultuda, 2025 yılına kadar çevresel ayak izini yarıya indirmeyi ve satın aldığı tüm elektriği yenilenebilir kaynaklardan tedarik ederek karbon emisyonunu sıfırlamayı; 2030’a kadar, kendi faaliyetlerinden kaynaklanan (Kapsam 1) tüm karbon emisyonlarını ortadan kaldırmayı; 2030’a kadar, ortak girişimler, tüm tedarik zinciri satın alımları, satılan ürünlerin kullanımı ve iş seyahatlerinden kaynaklanan (Kapsam 3) karbon emisyonlarını yarı yarıya azaltmayı, 2040’ta ise tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyor. Vodafone, 2050 yılı için belirlemiş olduğu tüm karbon ayak izinde “net sıfır”a ulaşma hedefini 10 yıl öne çekmiş oldu.

HENKEL, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK HEDEFLERİNİ YAKALADI

Yarınlara yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için sürdürülebilirlik alanındaki stratejilerini büyük bir kararlılıkla uygulayan Henkel, bu alanda hedeflerinin de üzerinde bir başarı yakaladı. 2010 yılında, 2030 yılı için somut hedeflerle desteklenen uzun vadeli bir sürdürülebilirlik stratejisi belirleyen şirket, 2020 yılı için belirlediği hedeflerin üzerinde bir performansa ulaştı. 2020 itibarıyla çevresel ayak izini yüzde 39 oranında azaltmayı başaran şirket, ambalajlarının da yüzde 89 oranında geri dönüştürülebilir olmasını sağladı.

KARBON YAKALAMA ŞART

Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan yeni bir rapor, Paris Anlaşması ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin yerine getirilmesi için zamanın tükendiği konusunda uyarıda bulunuyor. BM, karbon nötrlüğü hedeflerini karşılamak için karbon yakalama kullanımı ve depolamasının (CCUS) hızlı bir şekilde konuşlandırılması çağrısında bulunuyor.

Karbon yakalama kullanımı ve depolaması (CCUS), yeraltının derinliklerinde depolama veya yeniden kullanım için fosil enerji üretimi ve endüstriyel süreçlerden kaynaklanan karbondioksit (CO2) emisyonlarını tutma sürecidir. CCUS, ekonomik olarak uygun olan geniş bir ‘mevcut teknolojiler portföyü’nden oluşur.

Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmak için CCUS tek- nolojisinin, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) bölgesinde büyük ölçekli konuşlandırılması gerekiyor. CCUS, ülkelerin enerji sektörünü karbonsuzlaştırmasına ve orta vadede azaltılması zor endüstriyel sektörlerin, (yeni nesil düşük, sıfır veya negatif karbon enerji teknolojileri kullanılabilir hale gelene kadar) boşluğu doldurmalarına olanak tanıyacak.

Karbon nötrlüğünü elde etmek için gereken CO2 giderme miktarı, mevcut CCUS teknolojilerinin sağlayabileceğinden çok daha fazla. Bu nedenle CCUS yatırımları, düşük veya sıfır karbon teknolojisinin kullanılması ve iklim değişikliğinin kabul edilemez sonuçlarından kaçınmak için daha geniş bir eylem portföyünün parçası olarak görülmelidir. Ormanlar, sulak alanlar, donmuş toprak ve okyanuslar gibi doğal karbon yutaklarının kapasitesinin artırılması gerekiyor.

BM tarafından yayınlanan Teknoloji Özeti, karbon yakalama ve depolama ile ilgili Avrupa’daki 31 ve Kuzey Amerika’daki 24 mevcut CCUS projesine genel bir bakış sağlıyor.

Amerika Birleşik Devletleri Enerji Derneği İcra Direktörü Sheila Hollis, “Bu teknoloji özeti, 2050’ye kadar güç ve enerji yoğun endüstrilerde karbon nötrlüğüne doğru ilerlemenin etkileri ve fırsatlarının küresel anlayışını geliştirmede olumlu bir adımdır.” dedi.

İskandinavya, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık, CCUS hazırlığı konusunda öncülük ediyor. Bu ülkeler pilot projeler geliştiriyor ve gerekli düzenleyici çerçeveleri benimsi- yor. UNECE bölgesindeki daha küçük ülkeler ise iklim hedeflerini kalkınma zorunlulukları ile dengeleyerek CCUS’u gerçeğe dönüştürmek için uluslararası ortaklar ve finansman arıyor.

UNECE İcra Sekreteri Olga Algayerova, “2030 yılına kadar uygun fiyatlı, temiz, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerjiyi gerçeğe dönüştürmek için güçlü bir siyasi iradeye ihtiyaç var. BM Genel Sekreteri tarafından eylül ayında BM Genel Kurulu himayesinde toplanan Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğuna hazırlanırken UNECE, üye devletlerin 2021’i enerji konusunda gerçek eylem yılı yapmasını desteklemeye kararlıdır.” dedi.

Rapor, CCUS’un büyük ölçekli konuşlandırılmasının büyük jeolojik depolama kapasitesi gerektireceğini belirtiyor. Şu anda, UNECE bölgesinde bilinen uygun havzalar Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da, yani İngiltere, Hollanda ve Norveç’te tanımlanmış durumda. UNECE, Doğu Avrupa, Kafkaslar ve Orta Asya’da – özellikle Rusya Federasyonu (Volga Urallar, Batı Sibirya, Hazar alt bölgesi), Kazakistan, Azerbaycan ve Hazar Denizi’nde depolama potansiyeli üzerine bir çalışma hazırlıyor.

Rapor, proje geliştirmenin önündeki ana engellerden biri olarak algılanan CCUS’un maliyetini de ele alıyor. Uzmanlar, 2050’ye kadar planlanan CCUS dağıtımının maliyetinin yalnızca Avrupa için 320 milyar Euro’ya ulaşabileceğini ve ihtiyaç duyulan ulaşım altyapısının, maliyete 50 milyar Euro daha ekleyebileceğini değerlendiriyor.