Paris Anlaşması Hemen Onaylanmalı

6 Nisan 2021

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 2020 İnsani Geliş- me Raporu’nu (Human Development Report) açıkladı. Raporun bu kez iklim değişikliği gündemi ile doğrudan bağlantılı olduğu adından belli oluyordu: “Antroposen’de İnsani Gelişme”. Bakın bu önemli bir tespit. Artık yeni bir jeolojik çağdayız. Antroposen’de, İnsan Çağı’nda. Başlangıcı Sanayi Devrimi’ne kadar götürülebilir ama şimdi, bir nevi, şahikasındayız. Bu dönem, sorunların çözümünü de getirmiş görünüyor. Artık ekonomi mi yoksa doğa mı diye bir ikilem yok bana sorarsanız. Neden? Gezegenimizin geleceği bundan böyle doğrudan gezegen üzerindeki insani aktiviteye bağlı. Bunu sanırım, en iyi COVID-19 küresel salgını ile gördük. Soru bence çok açık…

Bugünlerde COVID-19 sonrasına yoğun bir ilgi var. Aslına bakarsanız, COVID- 19 öncesinde zaten belirgin küresel mega trendler vardı. Bunların ilki, iklim değişikliği gündemiydi. Malum, dünyanın insan çağı yeni başlamadı. En son 2015 yılında Paris İklim Anlaşması imzalandığında yeni bir ilk adım atmıştık.

İkinci küresel mega trend ise demografik geçiş dönemi. Kuzey ülkeleri, yaşam beklentisinin artması ve kadınlarda doğurganlık oranının düşmesi nedeniyle hızla yaşlanıyorlar. Güneyde ise yeterince beslenemeyen, eğitim alamayan, sağlık sisteminden yararlanamayan bir genç nüfus var.

Türkiye’de 65 yaşın üzerindeki nüfus, artık, beş yaşın altındaki nüfustan daha hızlı artmaya başladı bile. En son kadınlarda doğurganlık oranı da 1,88’e gerileyerek Avrupa ülkelerine yaklaştı. Bu ne demek? Yaşlanıyoruz ve çalışan nüfusun azalması nedeniyle, büyüme yavaşlayacak, masraflar ise artacak. Sürdürülebilir değil.

Üçüncü küresel mega trend ise yeni teknolojik devrim elbette. Yeni teknolojiler bir yandan iş yapma hızla değiştirirken, bir taraftan da insani aktivitenin gezegen üzerinde yarattığı baskıları hafifletebiliyor artık. Yeni teknolojiler, karbon bazlı olmayan bir insani gelişmeyi mümkün kılıyor. Araştırmalara göre, 2020’de yeni teknolojilerle mevcut sektörlerin yüzde 25’inde karbon salımlarını azaltabilmek mümkün görünüyor. Bu oran, 2030’da mevcut geleneksel sektörlerin yüzde 70’ine çıkıyor. En zor dönüşecek alanlar, hava deniz ulaşımı ve çimento, demir-çelik üretimi gördüğüm.

Bu ne demek? Antroposen’i şimdilik iki döneme ayırmak mümkün gibi duruyor. 2015 ve öncesinde, insani aktivitenin gezegen üzerinde yol açtığı baskıları hafifletecek teknolojilere bu kadar sahip değildik. Şimdi öyle değil. Bundan böyle, karbon bazlı olmayan bir büyümenin ve gezegeni baskılamayan bir insani gelişmenin mümkün olduğu yeni bir dönemdeyiz. Bugüne kadar problemimiz neydi? Yeni teknolojileri eski sektörlere uyarlamak, yoğun bir sabit sermaye yatırımı gerektiriyordu. Şimdi COVID-19 sonrası parasal ve mali genişleme dönemi, bu tür yatırımları imkan dahiline sokuyor. COVID-19 sonrasında hem istihdam yaratan bir büyüme sürecinin yeniden başlatılabilmesi hem de gezegen üzerindeki baskıların hafifletilebilmesi mümkün görünüyor.

Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat (Green Deal) sürecini böyle anlamak gerekiyor. Avrupa pazarının ayrılmaz bir parçası olan Türkiye’nin de Avrupa ile uyumlu bir yeşil dönüşüm stratejisi saptaması için şartlar, bana çok uygunmuş gibi geliyor doğrusu. Bu durumda, peki, bize, Türkiye’ye düşen nedir diye bir kaç noktanın daha altını çizeyim, müsaadenizle.

BİZE DÜŞEN NEDİR?

Öncelikle Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı bir an önce Meclisten geçirerek, onaylaması gerekiyor. G20 içinde anlaşmayı imzaladığı halde onaylamayan tek ülke Türkiye. Başkan Biden, Paris Anlaşması’nı imzaladı. İlk 100 gün programı içinde ABD’de yüksek düzeyli bir iklim toplantısı düzenleyeceğini söyledi. Bu ortamda, Türkiye’nin iklim değişikliği stratejisi “Bizi Ek 1’den çıkarın” demekten ibaret olamaz. Heyecansız karbon salımı hedefleri bizi yüksek düzeyli toplantılara taşıyamaz. Nokta.

İkincisi, Anlaşma’ya göre her ülke karbon salımlarını nasıl azaltacağına azaltacağını yansıtan bir niyet raporu sunuyor. Intended Nationally Determined Contributions (INDC) raporu. En son Çin, 2060’tan itibaren salımları azaltma niyetini beyan etti. 2015’e kadar salımları azaltmak söz konusu olduğunda, “Biz gelişmekte olan ülkeyiz, önce siz azaltın.” diyen Çin, neden böyle bir beyanda bulundu? Karbon bazlı olmayan büyüme artık yeni teknolojilerle mümkün hale geldiği için elbette. Türkiye’nin ekonomisini yeni teknolojilerle yenilemeye dayalı bir yeşil dönüşüm stratejisi belirlemesi ve bu çerçevede bir yeni INDC hazırlaması gerekiyor. Yapılabilir mi? Evet. Çerçeve ortada artık.

Üçüncüsü, Türkiye’nin yeşil dönüşüm stratejisinin Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı ile uyumlu olmasını temin etmek için Brüksel, Paris ve Berlin’deki tartışmalara artık yoğun biçimde katılmak gerekiyor.

Dördüncüsü, Türkiye, İnsani Gelişme Endeksi’nde 54. ama toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı endekste ise 68. sırada. Bunun temel nedeni, kadınların ekonomik faaliyete yeterince katılmamaları. Nüfusumuz hızla yaşlanırken büyümenin yavaşlamasının önüne geçmenin yolu, bir yandan yeşil dönüşüme ağırlık verirken öte taraftan da kadınların ekonomik faaliyetlere daha yoğun katılımını sağlamaktan geçiyor.

Dijitalleşme bu açıdan da önümüze bir fırsat sunuyor. Türkiye’de kadın girişimcilerin toplam içindeki oranı yüzde 9 civarında, hâlbuki dijital alışveriş platformlarında kadın girişimcilerin toplam içindeki ağırlığı yüzde 25’e yükseliyor. Doğrusu ben artık yakınmayı bırakıp bir an önce işe odaklanmamız gerektiğini düşünüyorum. Yapılacak çok iş var. Hemen Paris Anlaşması’nı onaylamanın neden önemli olduğunu bilmem anlatabildim mi?

Güven Sak
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı(TEPAV) İcra ve Bölge Çalışmaları Programı Direktörü