KARBONSUZLAŞMA İÇİN AVRUPA VE ABD’DE OLDUĞU GİBİ DEVLET DESTEĞİ ŞART

12 Ağustos 2024

Avrupa Birliği’nin (AB) Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında hayata geçirdiği Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) sanayicilerin gündeminde. Karbon kaçağı riskinin yüksek ve enerji yoğun olan alüminyum, demir-çelik, çimento, elektrik, gübre ve hidrojen sektörleri SKDM kapsamında olacak. İlgili sektörler içinde raporlama yükümlülüklerini içeren geçiş dönemi uygulaması 1 Ekim 2023 tarihinden itibaren başladı. 2026 yılında ana uygulama dönemi başlayacak olup, AB’ne ihraç edilen ilgili ürünlere ilişkin gömülü emisyonlar üzerinden mali yükümlülükler oluşacak.

Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Genel Sekreteri Dr.Veysel Yayan, Geri Dönüşüm Ekonomisi dergisine Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ile ilgili açıklamalarda bulundu. Veysel Yayan, çelik üretiminde mevcut durumu, sektörün karbon emisyon miktarlarını azaltma çalışmaları, SKDM’nin demir çelik üreticilerini nasıl etkileyeceğine dair değerlendirmeler yaptı. Yayan’ın açıklamaları şöyle…

-Sınırda Karbon Mekanizması ne demek? Demir çelik üreticilerini nasıl etkileyecek?

Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması(SKDM), 2005 yılından itibaren yürürlükte olan Avrupa Birliği (AB) Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)’ne tabi sektörler ile ilave bazı sektörlere uygulanan karbon ücretinin, AB’nin ticaret partnerlerinden ithal edilecek ürünler için de uygulanmasını içeren bir sistemdir. AB’deki yüksek karbon ücretleri sebebi ile bazı sektörlerin üretim faaliyetlerini karbon rejimi olmayan başka ülkelere taşıyarak, karbon kaçağına yol açmasının engellenmesi gerekçesi ile hazırlandığı iddia edilen SKDM, esasen AB Emisyon Ticaret Sistemi’nde yükselen karbon ücretleri nedeni ile AB’deki üreticilerin rekabet gücünün zarar görmemesini teminen, üçüncü ülkelerden gelen sevkiyatları engelleyerek, iç pazarı korumayı amaçlamaktadır.

Çelik sektörümüz açısından da önemli olan büyük ticaret ortaklarımızdan Avrupa’nın, SKDM’yi yürürlüğe koyacak olması, Çelik sektörümüzün bu sürece adaptasyonunu ve sürdürülebilir üretim şartlarının oluşturulmasını zorunlu kılıyor.

SKDM, ekonominin çeşitli sektörleri üzerine önemli bir etki oluşturacağı, özellikle üretim, enerji ve ulaşım gibi karbon yoğun üretim süreçlerine büyük ölçüde bağımlı olan sektörlerin, emisyon miktarlarını düşürmek için önlem almak zorunda kalacakları değerlendirilmektedir. AB, SKDM uygulaması ile gömülü karbon emisyonlarına malların ithal edilmesi aşamasında karbon fiyatı uygulayarak, oyun alanını genişletmeyi ve şartları eşitlemeyi amaçlamaktadır. Sonuç itibariyle, çelik sektörü de yüksek emisyon miktarına sahip sektörlerden biri olarak, bu durumu hesaba katmak, benzeri tedbirler almak, SKDM uygulaması sebebiyle karşılaşılacak artan maliyetlere uyum sağlamak adına, daha az iklim politikasına sahip ülkelerden ithal edilen ucuz mallara bağımlı olan sektörlerin, tedarik zincirlerini ve ticaret modellerini de etkilemek sureti ile, makul dengeleri kurmak zorunda kalacaktır.

– Sektörünüz karbon emisyonu verilerini paylaşır mısınız? Bu sektör atmosfere salınan karbondioksitin ne kadarından sorumlu? Bunun önüne geçmek için ne gibi önlemler alınıyor?

Ülkemizde toplam emisyonların sektörel dağılımına bakıldığında, %72 ile en büyük pay enerji sektörüne aittir. Enerji sektörüne ait emisyonlar elektrik üretimi ve sanayide enerji kullanımı gibi geniş yelpazede bir enerji talebinden kaynaklanan emisyonları ifade etmektedir. SKDM bağlamında endüstriyel emisyonların alt kırılımlarına bakılması gerektiğinden, sadece proses emisyonları değil, aynı zamanda sektörlerin elektrik tüketimleri de dikkate alınmaktadır.

Metal üretimi de yalnızca proses emisyonları açısından ele alındığında, toplam karbondioksit (CO2) emisyonlarının %3,04’ünden sorumlu durumdadır. Üretim süreçlerinden kaynaklanan yüksek CO2 emisyonlarının (Kapsam 1 emisyonları) yanı sıra, sektörün fosil yakıt yoğun elektrik talebinden kaynaklanan Kapsam 2 emisyonları da önem teşkil etmektedir. Demir-çelik üretim faaliyetlerinin sanayide kullanılan toplam elektriğin %10’unu, kok kömürünün %98’ini ve taşkömürünün %17’sini kapsadığı bilinmektedir. Ayrıca, demir-çelik üretimi aynı yıl toplam doğal gaz tüketiminin %5’inden sorumlu durumdadır. Demir ve çelik üretiminde yakıt yanmasından kaynaklanan toplam sera gazı, 2018 yılı itibariyle 4.215 bin tondur ve bunun neredeyse tamamı (%99’u) 4.207 bin ton değerindeki CO2 emisyonlarından kaynaklanmaktadır.

Türkiye, AB’nin en büyük çelik ithal ettiği pazarlar arasında ikinci sırada yer alırken, Türkiye’nin karbon yoğunluğu açısından, diğer ülkelere göre avantajlı konumu dikkat çekmektedir. Ham çelik üretiminin %73’ünün elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştirilmesi nedeniyle, rakiplerine göre karbon verimli bir çelik üreticisi olarak tanımlanan Türkiye’nin çelik üretimindeki karbon yoğunlukları, AB’nin diğer iki önemli ticaret ortağı olan Çin ve Ukrayna’nın emisyonlarının kabaca yarısı kadardır.

Türkiye’deki entegre tesislerde tüketilen enerjinin yaklaşık %90’ı kömürden elde edilmektedir. EAO’lı

 tesislerde (tesislerin nihai ürün üretim tipine ve diğer birçok parametreye bağlı olarak değişmekle beraber) ise, tüketilen enerjinin %60’a yakını elektrik enerjisidir. Yine yüksek miktarlarda doğal gaz tüketimi de bu tesislerde görülmektedir. ETKB tarafından hazırlanan 2019 yılı demir çelik sektörü kıyaslama çalışmaları dikkate alındığında, entegre tesisler ve EAO’lı tesislerin kullandıkları enerji kaynaklarının payları aşağıdaki gibi dağılım sergilemektedir:

Entegre tesislerde : Kömür: %89,8; Doğal gaz: %6,7; Elektrik: %3,5

EAO’lu tesislerde: Elektrik: %55,1; Doğal gaz: %32,2; Kömür: %12,6; Diğer kaynaklar: %0,1

Eldeki rakamlara göre, 2021 yılı ham çelik üretim değerleri dikkate alındığında Türkiye’deki entegre tesislerin toplam sera gazı emisyonları yaklaşık 25 MtCO2e olarak tahmin edilmektedir.

EAO’lı çelik üreticilerinin ortalama toplam Kapsam 1 ve 2 emisyonları her 1 ton haddelenmiş ürün için 0,5 – 0,7 tCO2 civarındadır. Bu değer Kapsam 1, 2 ve 3 emisyonlarında her 1 ton haddelenmiş çelik için yaklaşık 0,7-0,9 tCO2 aralığındadır.

Elde edilen verilere ve tahminlere göre, 2021 yılında 40 Mt ham çelik üretimi yapan sektör, yaklaşık 40 MtCO2e emisyona (Kapsam 1 ve 2) neden olmuştur. Bu rakam 2021 yılı Türkiye toplam emisyonlarının %7’sine karşılık gelmektedir:

Entegre demir-çelik tesisleri, 2021 yılında demir-çelik endüstrisi sektörü emisyonlarının %63’ünü (25,0 MtCO2 e) gerçekleştirmiştir.

EAO’lu tesislerin emisyonlarının (14,7 MtCO2 e) büyük bir kısmı şebekeden çekilen elektriğin üretimi sırasında ortaya çıkan dolaylı emisyonlar ile tesiste tüketilen doğalgaz ve kömürün yanması sonucu oluşmaktadır.

-Demir çelik üreticileri bu yeni sürece hazır mı?

Çelik sektörü kendi imkanlarıyla azami şekilde SKDM sürecine hazırlanmaya çalışmakta, gerek enerji verimliliği ve malzeme verimliliğini artırıcı projelere ve gerekse yenilebilir enerji kaynaklarına ciddi miktarda yatırım yapmaktadır.

Çelik sektöründe başarılı bir karbonsuzlaşma süreci, büyük finansman desteğine ihtiyaç duyacak düşük karbonlu çelik üretme hedefine odaklanan pilot projelerin ötesinde, daha kapsamlı bir ekonomik ve toplumsal yaklaşımla mümkün olacaktır. Bu ise Avrupa ve ABD’de olduğu gibi, büyük meblağlı devlet desteği ile sağlanabilecektir.

Bu kapsamda, ülkemizin kısıtlı mali ve beşerî kaynaklarının; çelik üretim süreçlerinde mevcut en iyi tekniklerin takip edilmesi, kaynak ve enerji verimliliğinin azami seviyeye çıkarılması, yeni girdi malzemelerinin kullanılması, elektrifikasyon oranının ve yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması ve son olarak, talep yönlü yöntemlerin geliştirilmesi yoluyla, etkinliğinin artırılması, hayati önem taşımaktadır.

-SKDM sürecinde firmalar sırasıyla ne yapmalı? Basit bir dil ve grafiksiz şekilde kısa cümlelerle anlatabilir misiniz?

Üretiminin %73’ünü elektrik ark ocaklı tesislerde gerçekleştiren Türk çelik sektörü, yapısı itibariyle emisyonlar açısından avantajlı konumda olsa da, AB’nin %25 ile Türkiye’nin toplam çelik ürünleri ihracatında en büyük paya sahip olması, Türkiye’nin SKDM’den etkilenmesini kaçınılmaz kılmaktadır.

AB, SKDM’den elde edilecek gelirlerin önemli bir kısmını, karbon nötr bir ekonomiye geçiş için gerekli olan teknolojik yatırımlarda kullanmayı planlamaktadır. Bu ise çok ciddi finansman gerektirmektedir. AB ülkelerinde şu anda çok büyük miktarda kaynak ihtiyacı duyulan bu çalışmaları finanse etmek için, devlet desteği verilmektedir. Sadece 2024 yılının ilk 6 ayında bu destek miktarı 30 milyar Euro civarındadır. AB ile aramızdaki Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) Anlaşmasına göre, çelik sektöründeki sıcak hadde kapasitesini arttıracak her türlü devlet yardımı yasaklanmıştır. AB çelik sektörüne yeni kapasite oluşturacak şekilde kapsamlı destek veren söz konusu yardımların bu yasağı önemli ölçüde çiğnediği değerlendirilmektedir.

Ülkemiz çelik sektöründe, inovatif teknolojilerin uygulanabilmesi için, ulusal teşvik mekanizmasının gözden geçirilmesine, finansman imkanlarından daha fazla faydalanılmasına ve uluslararası finansmana, özellikle, AB fonlarının tamamına erişimin sağlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla birlikte, ulusal bir emisyon ticaret sisteminin uygulamaya alınması ve elde edilecek gelirlerin karbon yoğun sektörlere dağıtılması, sektörümüzün yeşil dönüşüm sürecinde gerekli finansal desteği bulabilmesi için büyük önem arz etmektedir. Türkiye’nin kendi emisyon ticaret sistemini kurmaması halinde, SKDM kapsamında karbon ücretlerini AB’ye ödemesi gerekecektir. Diğer bir deyişle, Türkiye kendi net-sıfır hedefi için kullanabileceği finansal kaynağı SKDM ile AB’ye aktaracaktır. 

Bu kapsamda;

Enerji verimliliği ve endüstride kullanılan enerjinin yeşil enerji olması,

Ulusal emisyon ticaret sistemi kurularak AB ile uyumlu çalışılması,

Şirketlerin doğrudan ve dolaylı karbon salımlarınının (Kapsam 1 ve 2 ) hesaplatması,

Kapsam 2 emisyonlarından kaçınmak amacıyla yenilenebilir enerji (GES, RES vb.) yatırımlarına odaklanılması,

Hidrojen ve Karbon Yakalama, Depolama ve Kullanım  (CCUS)  Teknolojilerine yönelik fizibilite çalışmalarının yapılması,

Çevre katkı payı, GEKAP, YEKDEM vb. sektöre yük olan uygulamaların bir an önce iptal edilmesi ya da edilemiyorsa bile bu uygulamalardan elde edilecek gelirlerin, ilgili sektörlerin yeşil dönüşüm projelerine aktarılması,

Devletin yenilenebilir enerji yatırımlarına yönelik finansal destek sağlaması,

hayati önem taşımaktadır.

-SKDM sertifikası nedir, şirketler bu sertifikayı nasıl alacak?

SKDM Sertifikası, ithal edilen ürünlerin karbon izlerini dengelemek amacıyla alınan bir belgedir. Ürünlerin üretim aşamasında ortaya çıkan karbon emisyonlarının hesaplanması ve bu emisyonları dengelemek için uygun karbon azaltım projelerine yapılacak yatırımların maliyetlerinin hesaplanması temeline dayanmaktadır.

Bu belge ithal eden ülkelerde yani AB ülkelerinde satın alınacaktır. Türkiye’den çelik mamül ve yarı mamul ürünleri ithal edecek AB firmaları üretim sırasında ortaya çıkan emisyon değerleri konusunda raporlama isteyeceklerdir.

-SKDM’ye uymayan şirketleri neler bekliyor? AB tarafından henüz bir ücret belirlenmiş değil ama düzenlemeye aykırı üretim yapıp AB ülkelerine ihracat yapan firmaların mali sorumluluğunun ne kadar artması bekleniyor? Bu üreticileri yeni pazar arayışlarına mı itecek?

Hurda metale yönelik olası ticaret kısıtlamaları ile ABD ve AB’de sınırda karbon vergisi uygulamalarına ilişkin mevzuatın yakın bir gelecekte yürürlüğe gireceği bir ortamda, sektörün yeni pazar koşullarına uyumunu hızlandıracak şekilde harekete geçmemesi durumunda, küresel ölçekte rekabet gücünü kaybetme riski gündeme gelecektir.

2022 yılı sonu itibarıyla Türkiye ham çelik üreticilerinin, özellikle EAO’lu tesisler başta olmak üzere, üretim kapasitelerini artırma planları bulunmaktadır. Ancak, enerji tüketimini ve emisyon azaltım performansını daha yukarı taşıyacak, düşük karbonlu çelik üretimine (imalat süreçlerinde, metalurjik verimlilikte, hurda yönetiminde yeni teknolojik gelişmeler vb.) yönelik yatırım miktarı, yeterli düzeyde değildir.

Bu nedenle, planlanan yatırımların üreticilerin hem hammaddelerin teminindeki, hem de düşük karbonlu çelik üretim teknolojileri&yatırımları için finansmana erişimindeki dezavantajlı konumunu dikkate alınarak, sektörün rekabet gücünü güçlendirecek şekilde tasarlanması gerekecektir.

Çelik üretimi ve tüketimi değer zincirindeki karbonsuzlaşma performansının iyileştirilmesi, düşük karbonlu çelik ürünleri talep eden pazarların talebini karşılama kapasitesini geliştirecektir. Bu yönüyle karbonsuzlaşma çabalarına ve yeni düzenlemelere “zorluktan” ziyade rekabet gücünü artıran bir fırsat olarak yaklaşılması geçiş sürecinin yönetimini kolaylaştıracaktır. Karar alıcıların ve üreticilerin, sadece çelik üretim süreçlerinde ortaya çıkan CO2 miktarı performansına odaklanması, rekabetin korunması için yeterli olmayacaktır. Hali hazırda devam eden AB iklim ve ticaret düzenlemelerine uyum çabaları, asgari yasal gereklilikleri yerine getirmenin ötesinde, çelik üreticilerinin iş güvenliği, çevre sağlığı ve enerji/ kaynak verimliliği performanslarını iyileştirmesi sayesinde, daha geniş toplumsal ve ekonomik yan faydalar sağlayacaktır.

-Bu yeni süreç üreticileri neleri yapmaya zorlayacak?

Türkiye 2053 yılında net sıfır hedefine ulaşmak amacı ile, 2030 yılı için % 21 olan artıştan indirim hedefini % 41 olarak açıkladı. Çelik sektörü olarak bu hedeflere ulaşmak için gerekli aksiyonları alma gayreti içerisindedir. Bu cümleden olarak, enerji tasarrufu ve verimliliği konusunda çabalar artarak devam edecektir.

Türkiye özellikle EAO’na dayalı bir ham çelik üretim yöntemine sahip olduğu için elektrik enerjisinin yenilebilir kaynaklardan sağlanması amacı ile başlatılan çalışmalar, hızlanarak devam edecektir.

Mevcut en iyi tekniklerin kullanımı yanında, hidrojen ve karbon yakalama, depolama  ve kullanım  (CCUS)  teknolojilerinin ülkemizde kullanabilirliği konusunda çalışmaları yakından takip edilecek ve uygun şartları oluştuğunda, uygulama yapılmasına yönelik aksiyonlar alınacaktır.

Türkiye ham çelik üretimi sektörü, elektrik ark ocaklı (EAO) tesislerin üretimdeki yüksek payı sayesinde, ortalama CO2 yoğunluğu açısından nispeten avantajlı görünmekle birlikte, artan hammadde ve enerji maliyetleri ve olası bir hurda metal arzı eksikliği nedeniyle rekabet edebilirlik açısından çeşitli zorluklar yaşayabilecektir. Düşük karbonlu çelik üretimi için hurda metal ile üretim yapacak EAO’lı tesis yatırımlarının büyük çelik üreticisi bölge ve ülkelerde de sayısının artacağı yakın bir gelecekte, Türkiye’nin kaliteli ve uygun fiyatlı hurda metale erişiminde güçlükler yaşaması olasıdır. Ayrıca, hurda ihracatını kısıtlamaya yönelik ihracat vergileri ve mevzuat uygulamalarının artması beklenmektedir. Sektör temsilcilerinin ve yetkili kamu idarelerinin, yüksek kaliteli hurda bulunabilirliğini artırmak için hurda üreten ana sektörlerde (otomotiv, inşaat, makine ve tarım makineleri) ulusal hurda yönetiminin iyileştirilmesine yönelik bir yol haritasını ivedilikle hazırlamalarına ihtiyaç duyulmaktadır.