İklim Krizi, Sürdürülebilirlik, İklim Politikaları ve Şirketler

4 Şubat 2024

Rahşan BUKNİ ULUS-Çevre Yüksek Mühendisi/Şirket Müdürü

Ulus Mühendislik Çevre Danışmanlık Eğitim İş Sağlığı ve Güvenliği LTD. ŞTİ.

Küresel ısınma ve iklim krizi tüm dünyayı tehdit etmektedir. Buna bir dur demek için çeşitli önlemler alınmalı ve faaliyetlerde daha çevreci tutumlar sergilenmelidir. Bu bağlamda ortaya çıkan hareketlerden biri de sürdürülebilirliktir. Çevresel sürdürülebilirlik adına bireylerin çabasının yanında, özellikle büyük firmalarının faaliyetleri de önem arz etmektedir. Bu makalede bahsedilen bu başlıkların tanımları ve aralarındaki ilişki açıklanmıştır.

1) GİRİŞ

Artan sanayi faaliyetleri ve tüketim, gelişen teknoloji ve buna bağlı olarak fosil kaynak tüketimindeki artış, dünyayı ve üzerinde yaşayan tüm canlıları tehdit etmektedir. İklim krizi günümüzde tüm ülkelerin endişe duyduğu ve azaltılması için ortak hareket ettiği bir konudur. Özellikle karbon emisyonlarının azaltılması ve doğal kaynakların korunması amacı ile sürdürülebilirlik faaliyetleri hız kazanmıştır.

2) İKLİM KRİZİ

Çevresel sürdürülebilirlikten bahsetmeden önce, buna ihtiyaç duyulmasını sağlayan en önemli başlık olan iklim krizinden bahsetmek gerekmektedir. 18. yüzyıl itibariyle başlayan Sanayi Devrimi ile dünya yeni bir çağa girmiştir. Sanayi devrimi, bilimsel gelişmelerin ve üretimin artması, insan ömrünün uzaması ve refah seviyesinin yükselmesi gibi birçok olumlu sonuç doğurmuş olsa da, aynı zamanda çevresel birçok problemin kaynağı olmuştur. Sanayinin gelişmesiyle doğru orantılı olarak enerjiye duyulan ihtiyaç da artmıştır. Kömür, petrol, ve doğal gaz, yani fosil yakıtların tüketimi artmıştır. Yenilenemez olan bu fosil yakıtlar başta karbondioksit olmak üzere, sera gazı salınımının artmasına sebep olmuştur. Bu da küresel ısınma ve iklim krizine davetiye çıkarmıştır.

sera gazı salınımının artmasıyla dünyamızın sıcaklığı artmaktadır. Bu sıcaklık artışı da buzulların erimesi ve su seviyesinin artması sonuçlarını beraberinde getirmektedir. Bahsedilen tüm bu olaylar nihayetinde tüm Dünya’nın gündeminde olan ve çözüm üretmeye çalıştığı bir kavramı doğurmaktadır: İklim Krizi. Doğal dengeyi bozan bu değişimler sebebiyle her geçen yıl, Dünya’nın farklı bölgelerinde yangın, sel, hortum gibi anormal iklim olayları daha sık görülür hale gelmektedir ve hem insan hem de diğer canlıların hayatı tehlikeye girmektedir.

Olumsuz bir gidişatın göstergesi olan bu tablolar, çevresel sürdürülebilirliğin ne kadar ciddiye alınması gereken bir konu olduğuna ve bireyden başlanarak herkes tarafından oluşan problemlerin engellenmesi için çaba gösterilmesi gerektiğine bir işarettir. Çünkü, Dünyamız’da doğal kaynaklar hızla tüketilmektedir, ve bu tüketim hızının, doğanın kendini yenileme hızının çok daha ötesine geçmesi sebebiyle sürdürülebilirlik imkansız hale gelmektedir. Hem insan hem de doğada var olan tüm canlıların yaşamını tehlikeye sokan bu durumu düzeltmenin ise tek yolu, buna sebep olan insan faaliyetlerini kontrol altına almak, azaltmak veya daha çevre dostu olanlarıyla değiştirmektir.

3) SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Sürdürülebilirlik kavramı günümüzde önemi gittikçe artan, evlerden okullara, hastanelerden iş yerlerine toplumun her alanında uygulanmaya başlanan bir kavram haline gelmiştir. Bu kavramın ilk ortaya çıkışı ise çok daha eski yıllara dayanmaktadır. Özellikle sanayileşme ve kalkınma hareketlerinin artmasıyla sürdürülebilir bir harekete ihtiyaç duyulmuştur. İlk kez Birleşmiş Milletler Dünya ve Kalkınma Komisyonu tarafından 1987 yılında hazırlanan

Bruntland Raporu’nda sürdürülebilirliğin tanımı şu şekilde yapılmıştır; “Bugünün ihtiyaçlarını, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama kabiliyetinden ödün vermeden karşılamak.” raporda sürdürülebilir kalkınma için özellikle çevre, ekonomi ve toplum başlıkları vurgulanmıştır.

3.1.) Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri

Günümüzde artan nüfus ve tüketimin sonucu olarak Burtlan Raporu’nda söylenenin aksine, kaynaklarımız hızla tükenmekte ve çevreye verilen zarar artmaktadır. Buna bir dur demek için 2015 yılından tüm dünya liderleri tarafınca kararlaştırılmış ve kabul edilmiş olan, Şekil 6’da görülen “17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi” ortaya çıkmıştır. Bu hedeflerin, daha yeşil, sürdürülebilir, eşit bir dünyaya sahip olabilmek için 2030 yılına kadar başarılması amaçlanmıştır. Hedeflere bakıldığında, iklim hareketleri, temiz su, canlıların yaşamı, sürdürülebilir yaşam gibi çevresel konuların yanında; cinsiyet eşitliği, sağlık, eğitim gibi sosyal değerlerle alakalı maddeler de olduğu görülmektedir. Bu makalede, konumuz iklim değişikliği ve çevresel sürdürülebilirlik olduğu için, diğer hedeflerden bahsedilmeyecektir.

Özellikle 7. Hedef olan erişilebilir ve temiz enerji ile 13. Hedef olan iklim eylemi, çevresel sürdürülebilirlik kapsamında en önemli yere sahip olan hedeflerdir. Bu iki hedef ile iyileştirilmek ve geliştirilmek istenen maddeler şu şekildedir;

–  Yenilenebilir enerji kullanımını artırmak

–  Enerji verimliliğini artırmak

–  Daha temiz ve gelişmiş enerji için araştırmalar yaparak bu teknolojilere erişimi

kolaylaştırmak

–  İklim krizinin sonucu olarak ortaya çıkan afetlere ve olumsuzluklara karşı ülkeleri

bilinçlendirmek ve hazırlıklı olunmasını sağlamak

–  İklim değişikliğini engellemek ve azaltmak için ülkeleri bilinçlendirmek

– İklim değişikliğini azaltmaya yönelik faaliyetleri arttırmak

4) İKLİM POLİTİKALARI

İklim krizinin tüm ülkeler için risk olduğu ve başlıca sebebinin de insan faaliyetleri olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu sebeple bu gidişata dur diyecek olan da yine insanlardır. Özellikle 1990 yılı sonrası bu duruma karşı farkındalık artmış ve çeşitli önlemler alınması için hareketlere başlanmıştır.

İklim kriziyle mücadelede ilk adım Hükumetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 1988 yılında kurulmasıdır. IPCC kurulduğu yıldan beri iklim değişikliği, ortaya çıkarttığı riskler konusunda tüm dünyanın takip ettiği raporlar yayınlamaktadır. Özellikle 1990’ların başında yapılan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne yönelik değerlendirmeler yapmaktadır. Bu sözleşme ile iklim değişikliğini engellemek için sera gazı salınımının azaltılmasının önemi vurgulanmıştır. Bu kapsamda yapılan Kyoto Protokolü ve ardından gelen Paris Anlaşması ile çeşitli hedefler belirlenmiş ve ülkelerin bu mücadelede sorumluluk almaları sağlanmıştır.

Kyoto Protokolü 1997 yılında imzalanmış ve 2005 yılında yürürlülüğe girmiştir. Aralarında Türkiye’nin de olduğu 191 ülkenin taraf olduğu anlaşmada amaç sera gazı emisyonlarının ülkeler tarafından azaltılmasıdır. Bu anlaşma kapsamında ülkeler gelişmekte ve gelişmiş olarak sınıflandırılmıştır. Gelişmiş olarak sınıflandırılan ülkeler bu anlaşma ile 2008-2012 yıllarında sera gazı salınımlarını 1990 yılının %5 altına indirmeyi taahhüt etmişlerdir. Öte yandan öncü konumda olan Avrupa Birliği %8 oranında düşüş taahhüt ederken, ABD protokolü imzalamamıştır.

2020 yılında süresi biten Kyoto Protokolü hedeflerini beklenilen ölçüde gerçekleştirememiştir. Paris Anlaşması, 2020 yılı sonrası dönemi kapsamaktadır ve Kyoto Protokolü’ne göre daha kısa sürede daha genel bir kabul görmüştür. Ayrıca Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü’nde olduğu gibi sorumluluğu sadece gelişmiş ülkelere yüklememiş, tüm ülkelerin imkanları doğrultusunda hedeflerini gerçekleştirmesini beklemiştir. IPCC’nin tahminine göre küresel sıcaklık 2100 yılına kadar 4,5 derece artacaktır. Paris Anlaşması’nın ana hedefi bu artışın 2 derecenin, hatta 1,5 derecenin altında tutulmasıdır. Bu amaca hizmet etmek için ülkeler anlaşma kapsamında “Niyet Edilen Ulusal Katkı (INDC)” beyanlarını taahhüt etmişlerdir. Ayrıca anlaşmada ülkelerin bu beyanlarını beş yılda bir güncelleyerek tekrar bildirmeleri öngörülmüştür.

Bir diğer önemli başlık Paris Anlaşması sonrası AB ülkeleri tarafından hayata geçirilen Yeşil Mutabakat’tır. Burada amaç 2050 yılına kadar karbon nötr olmaktır. Bunun anlamı, yapılan faaliyetler sonucu ortaya çıkan karbon miktarı ile aynı miktarda karbonun başka yollarla uzaklaştırılmasıdır. Ülkemizde de Yeşil Mutabakat Eylem Planı hazırlanıp yayımlanmıştır. Özellikle sektörlerin enerji kullanım senaryoları düşünülerek, sektör bazlı çalışmalar belirlenmiştir. Karbon fiyatlandırma konusunda da çalışmalar devam etmektedir.

5) SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE ŞİRKETLER

Günümüzde şirketler sadece yaptıkları üretim faaliyetleri ve kazançları ile değil aynı zamanda çevreye olan duyarlılıkları ile de değer kazanmaktadırlar. Özellikle bir firmanın, çevresel konularda duyarlı olması, sadece gezegenimize katkı sağlamayacak, aynı zamanda diğer firmalarla olan rekabetinde öne çıkmasını sağlamakta, teşvik edici olmakta ve her alanda itibarını arttırmaktadır. Bunların yanında, sürdürülebilirlik çalışmaları başlangıçta bir yatırımken, ilerleyen zamanda uzun süreli kar etmeyi sağlamaktadır.

Sera gazlarından olan karbondioksitin %50 oranla küresel ısınmaya en fazla sebep olan gaz olduğu bilinmektedir. Özellikle şirketlerin enerji konusunda yapacakları iyileştirmeler ve yenilikler çok büyük önem arz etmektedir. Daha önce bahsedilenlerden anlaşılacağı üzere, iklim krizini doğuran en büyük etken fosil yakıt kullanımından doğan sera gazı emisyonlarıdır. Bu sebeple yeşil enerji ve enerji verimliliği ilgili yapılacak çalışmalar çevrenin korunması ve çevresel sürdürülebilirlik için çok önemlidir. Türkiye bu anlamda avantajlı konumdadır. Coğrafi özellikleri sebebiyle güneş, rüzgar, jeotermal ve hidroelektrik enerji potansiyeli birçok ülkeye göre çok daha fazladır. Özellikle sahip olduğu akarsular sayesinde, dünyada birçok ülkenin sahip olduğundan daha fazla hidroelektrik potansiyeline sahiptir. 2021 yılı itibariyle Türkiye’de kullanılan enerjinin yenilenebilir enerji oranı %50’yi geçmiştir.

5.1) Yeşil Mutabakat Eylem Planı

2050’de karbon nötr olmayı hedefleyen ve ülkemizde de önem verilen Yeşil Mutabakat bir çevreyi koruma hareketi olduğu kadar, aynı zamanda ekonomik bir büyüme stratejisidir. Çevreye uyumlu şekilde ekonomik büyüme sağlamayı hedeflemektedir. Bu kapsamda şirketler üretim yaparken ve satış yaparken karbon salınım miktarlarına dikkat etmeli ve bazı kriterleri sağlamalıdırlar. Bu sebeple şirketlerin karbon salınımını, karbon ayak izlerini azaltmaları özellikle dış piyasada iş yapabilmeleri için büyük önem taşıyacaktır.

Avrupa Birliği ülkeleri Yeşil Mutabakat kapsamında karbon nötr olma hedefleri doğrultusunda “Sınırda Karbon” uygulamasını geliştirmektedir. Bu uygulama ile özellikle çimento, demir- çelik, alüminyum ve gübre sektörlerinde AB’ye ihraç edilecek ürünler sebep oldukları emisyona göre vergiye tabi olmaktadırlar. Bu da üretici firmaların ihracat miktarını önemli ölçüde etkileyecek olan bir durumdur.

5.2) Sürdürülebilirlik Raporları

Sürdürülebilirlik raporları, şirketlerin çevresel performansını açıklamak için yararlı raporlardır. Özellikle çevre yönetimi, enerji yönetimi ve karbon ayak izi gibi konularda firmaların kendi faaliyet ve tüketimleri konusunda bilgi sahibi olmalarını ve bu doğrultuda, daha çevreci olacak şekilde kendi içlerinde düzenlemeler yapabilmelerine olanak sağlamaktadır. Bu raporlamalar sayesinde firmalar daha yeşil bir imaja da sahip olurlar. Günümüzde yeşil ürünlere ve hareketlere olan ilgi gittikçe artmaktadır. Bu sebeple, bu tarz raporlamalar tüketiciler ve müşteriler açısından da şirketlerin görünürlüğünü ve tercih edilirliğini arttırmaktadır. Türkiye’de de birçok öncü firma bu raporlamayı yaparak yayınlamakta ve bu konudaki faaliyetlerini ortaya koymaktadır.

Bu raporlarda ortaya çıkan çevresel etki değerlerinin düşürülmesi de önemlidir. Yani karbon ayak izinin ne olduğunu öğrenen bir firmanın, bunu azaltmaya yönelik çalışmalar yapması ve raporları tekrarlayarak kat ettiği gelişmeyi görmesi önemlidir. Kağıt tüketimi azaltmak, toplu taşımayı tercih etmek, yeşil enerji kullanmak, yalıtımı iyileştirmek gibi basit görünen bazı uygulamalar bu yolda ilk adım olabilmektedir.

5.3) Yaşam Döngüsü Analizi

Yaşam döngüsü Analizi (LCA) raporları, özellikle üretim yapan firmalar tarafından uygulanan raporlamalardır. Yaşam döngüsü analizleri, bir ürünün ham madde tedariğinden, bu ürünün bertarafına kadar olan tüm aşamaları aşamalarının çevreye olan etkisini ortaya koyan çalışmalardır. Bu çalışmalar sayesinde üreticiler, ürünlerinin çevreye olan olumsuz etkilerinin kaynağını belirleyerek geliştirmeler yapabilmektedirler. Ayrıca bu raporlardan elde edilen uluslararası geçerliliğe sahip olan ve Çevresel Ürün Beyanı (EPD) adı verilen belgeler sayesinde uluslararası pazarda görünürlüğe sahip olabilir ve rakiplerinin önüne geçebilirler.

5.4) Döngüsel Ekonomi

Yıllardan beri süre gelen lineer ekonomi modeli, tüketimi ve kullanımı sonrasıyla ilgilenmemekteydi. Son yıllarda benimsenmeye başlayan döngüsel ekonomi ile bir ürünün atık hale geldikten sonraki toplama ve geri dönüştürme ile tekrar ham madde basamağına geri döndürülmesi desteklenir hale gelmiştir. Bu çevreci bir tutum olmakla kalmayıp, firmaların ham madde ihtiyacını azaltmakta, enerji tasarrufu sağlamakta ve harcanabilir kazancı arttırmaktadır.

6) SONUÇ

Dünyamız hızla gelişmekte olup, bu gelişmelerin olumlu ve olumsuz birçok sonucuyla da yüzleşmektedir. İnsanlar faaliyetleri ve tüketim sonucu oluşan emisyonlar küresel ısınma ve iklim krizine sebep olmaktadır. Bunula beraber, kaynaklarımız hızla tükenmektedir. Tüm bunları engellemek için sürdürülebilirlik kavramıyla alakalı farkındalık her geçen gün artmakta ve bunun için çalışmalar yapılmaktadır. Enerji tüketimi iklim krizinin en büyük sebeplerindendir. Bu sebeple enerji verimliliğine önem vermek ve yeşil enerji kullanımı artırmak, bu konuda içinde olunan mücadelede en büyük silahlardır.

Tüm bu olumsuzlukları engellemek için çeşitli iklim politikaları üretilmektedir. Ülkelerin bu konuda verdiği çaba Kyoto Protokolü, Paris Anlaşması ve güncel olarak Yeşil Mutabakat ile gösterilebilir. Bu görüşmeler sonucu ülkeler çevreyi korumaya yönelik hedefler belirtmişler ve özellikle karbon salınımını azaltıcı uygulamalara yönelmişlerdir. Bu konudaki verimliliği ve çalışmaları artırmak için bahsedilen sınırda karbon gibi uygulamalar da geliştirilmektedir.

Çevresel sürdürülebilirlik kavramı bireyler için de önemli olsa da, şirketler için daha büyük önem taşımaktadır. Çünkü büyük faaliyetlerde bulunan firmaların yapacağı emisyon azaltımı gibi çevre dostu yaklaşımlar, çok daha büyük olumlu sonuçlara sebep olacaktır. Ayrıca bir firmanın, çevre dostu politikalara sahip olması, onun prestijini ve bilinirliğini arttırarak, rakiplerinden önde olmasına katkıda bulunacaktır. Bu sebeple sürdürülebilirlik raporları, karbon ayak izi ölçümleri, ürünlerin yaşam döngüsü analizleri, gün geçtikçe daha fazla talep görmektedir. Bunlardan elde edilen sonuçlar, firmaların çevre politikalarını düzenlemelerinde en büyük yol gösterici olmaktadır.