Sizi Çöpünüzden Tanırım

6 Mayıs 2019

Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Doçent Doktor Görkem Akıncı, Katı Atık Türk Milli Komitesi şemsiyesi altında AGED adına yürütülen katı atık çalışmasını, Geridönüşüm Ekonomisi okuyucuları için anlattı.

Sizi Çöpünüzden Tanırım

“Çöp kovanızı incelersem son 24 saatinizle ilgili önemli bilgiler edinirim. Eğer çöp kovanızı bir hafta boyunca incelersem, sizi yakından tanırım.” Bu sözleri söyleyen Doç. Dr. Görkem Akıncı çöpleri ve atık malzemeleri yakından tanıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde çevre mühendisliği öğrencisi yetiştiren Akıncı aynı zamanda başta AGED olmak üzere birçok kurum ve kuruluşa danışmanlık hizmeti veriyor. Görkem Akıncı ile başta sıfır atık olmak üzere geri dönüşüm, atıkların karakterizasyonu, belediyelere düşen görevler gibi konuları konuştuk.

Okuyucularımıza kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

Doçent Doktor Görkem Akıncı, Dokuz Eylül Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesiyim. Uzun yıllardan beri atık yönetimi, atık yönetimi teknolojileri, biyobozunur atıklar, geri dönüşüm, parça ve atıkların yeniden kullanımı ve maden atıklarının yönetimi, atıkların çevresel etkilerinin azaltılmaları konusunda çalışıyorum. Üniversitedeki çalışmalarım kapsamında ekibimle beraber özel sektör ve kamu kuruluşlarına projeler yapıyoruz. Hem araştırma projeleri yürütüyoruz, hem de öğretim üyesi olarak dersler veriyorum. Katı atıklar, tehlikeli atıklar, maden atıklarının yönetimi ve ÇED, katı atık ekonomisi ve yönetimi ile geri kazanım derslerini veriyorum.

AGED İÇİN SAHA ARAŞTIRMASI YAPILDI

Katı Atık Türk Milli Komitesi şemsiyesi altında AGED için bir saha çalışması gerçekleştirdiniz. Çalışmanın detaylarından bahseder misiniz?

Katı Atık Kirlenmesi Araştırma ve Denetimi Türk Milli Komitesi şemsiyesi altında Dokuz Eylül Üniversitesi ekibi, Akdeniz Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi ve Harran Üniversitesi’nde katı atıklar konusunda çalışan uzman ekipler ile beraber, AGED için bir çalışma yürüttük ve nihayetinde saha çalışmalarından elde edilen bulguları öncelikle tablolar ve grafikler halinde görselleştirdik.

Arkasından bulguların istatiksel analizini yaptık. Her bir kent için elde ettiğimiz rakamlar geri dönüştürülebilirler yönünden bize neler söylüyor bunu belirledik. Ve bizim o kent için bulmuş olduğumuz depolama alanına giden geri dönüştürülebilir özellikteki malzemelerin ekonomik karşılığını belirledik. Bunu yaparken şöyle bir yol izledik; 2018 verilerini dikkate alarak atığın geri dönüşebilir kısmının piyasadaki toplam getirisini güncel fiyatlara göre belirledik. Her kentin nüfus artış hızını, kişisel atık üretim hızını ve bu atık üretim hızında yıllar içinde oluşan değişiklikleri de dikkate alarak 2023 yılı için de bir takım hesaplamalar yaptık.

2018’den 2028’e kadar olan süreçte, atıkların ne kadarlık bir ekonomik getirisi olur bunları belirledik. Bu çalışmayı 4 il için yaptık; Ankara, Diyarbakır, Gaziantep ve İzmir. Sadece bu 4 il için değil, Türkiye çapında da bizim yapmış olduğumuz gibi ‘kaynağında ayrı toplama yürütülüyor olsaydı, bunun ne gibi bir getirisi olurdu’yu hesapladık. Altını çizmekte fayda var, hiçbir geri dönüşüm sistemi yüzde 100 verimlilikle çalışmaz. Biz çalışma esnasında yüzde 70 katılım ile yola çıktık. 10 yıllık bir süreçte halkın bu sisteme yüzde 70 katılım seviyesine ulaşmasını beklemek biraz yüksek bir beklenti olabilir. Ancak ülkemizde Sıfır Atık Yönetmeliği ile beraber kaynağında ayırma ve toplama hızlı bir şekilde gündeme geldi ve hızlı bir şekilde ilerleyecektir.

Biz öncelikle halkımızın gözünde atığın maddi ve fiziksel büyüklüğü hakkında bir fikir oluşabilsin diye bu hesaplamaları yaptık. Bunun yanında atığı ayrı biriktirdiğimiz takdirde yiyecek atıklarının çöp olmasını da engelleyebileceğiz. Bu atıklar da toprak düzenleyici kompost olarak ya da çürütücülerde elde edilecek biyogazdan elektrik enerjisi üretilerek, veya katkı yakıt olarak kullanılmak sureti ile getiri sağlayacaktır. Bu getiri ile ilgili de bir hesaplama yaptık ve karşımıza gerçekten çok büyük rakamlar çıktı. Bunlar geri dönüştürülen atıkların, kompostun ve üretilebilecek elektrik enerjisinin getireceği katkı, ancak bunların yanında bir de atıkların depolama sahalarına gönderilmemesi sebebiyle depolama alanı inşaat ve işletme maliyetlerinden tasarruf etmemiz söz konusu. Türkiye açısından önemli olan başka bir nokta ise bütün bu kaynakta ayırma ve biriktirme faaliyetlerinin öncelikle bir katma değer yaratması, aynı zamanda da istihdama ve mevcut pazarı geliştirmeye yönelik büyük bir potansiyele sahip olmasıdır.

HURDADAN HAM MADDEYE

Çöpe attığımız ham maddenin değerlendirilmesi, ekonomik hareketliliğin yüksek olması anlamına mı geliyor?

Evet, ülkemizde bu pazar gün geçtikçe büyüyor, bu da ekonomik hareketlilik demek. Çok yakın zamanda ihracatçı birlikleri ile bir görüşme yapmıştım. Edindiğim bilgilere göre 2018 yılı içerisinde önemli ölçüde hurda malzemenin ithalatını yaptıklarını söylediler. Yurt içinde böyle bir potansiyel varken ithalata yönelmek demek, geri dönüşebilir atığın etkin toplanamadığı anlamına geliyor. Yürüttüğümüz bu çalışma sayesinde depolama alanlarına giden hurda malzeme konusundaki potansiyelimiz ortaya çıktı ve bu potansiyeli dokümante edebildik.

Elde edilen rakamlara dayanarak söyleyebilirim ki, ayrı biriktirmeye dayalı geri dönüşüm sistemleri kurmak yoluyla “hurdadan-ham maddeye” döngüsünü oluşturmamız ve ithalattan kaçınarak üretmemiz öncelikli hedefimiz olmalı. Sıfır Atık Projesi ile birlikte bu konu daha fazla gündeme gelmeye başladı. Evet, hem duyulmasına sebebiyet verdi hem de bu tür aksiyonların yüksek makamlar tarafından takip edilmesi her zaman aksiyonun başarılması açısından büyük önem taşır. Bu bakımdan da Sıfır Atık Projesi’nin devlet himayesine alınmasının çok yerinde olduğunu düşünüyorum.

Peki, sıfır atığa ulaşmak için neler yapılması gerekiyor?

Bakanlığın bu konuda doğru bir yaklaşımı var. Sıfır atık yönetmelik taslağı yayınlandı ilk önce ve görüyorum ki yönetmeliğin Resmi Gazete’de yayınlanması için çok da hızlı hareket edilmiyor. Bu da bana şunu söylüyor; Bakanlık bütün paydaşlardan geri dönüşlerini talep ediyor. Bunları detaylı bir şekilde inceleyerek yönetmeliğe son halini verecek.

Sıfır Atık Projesi ile ilgili bazı kesimler, ‘Sıfır atık hayalî bir hedef, buna ulaşılması mümkün değil!’ veya ‘Türkiye bu konuda çok yeni, biz Avrupa Birliği ülkeleri ya da Belçika, Hollanda, Almanya gibi olmayız.’ diye düşünüyor. Burada esasen sıfır atık kavramı ciddi bir temeninin sloganı ve niyetimizin gerçekten bu hedefe olabildiğince yaklaşmak olduğunu vurguluyor. Ancak bu bugünden yarına gerçekleşecektir diye kısa vadede çok büyük bir hedef konulması söz konusu olmayacaktır. Sıfır atık güzel bir ideal ve onun için çalışmak da güzel. Bu bir anda olmayacak ama yaklaşmak için bütün teknik çalışmalar, kamu desteği, sanayi kuruşlarının özel sektörün desteği alınacak. Ve hep beraber sıfır atığa yaklaşmaya çalışacağız.

Kaynağında atık toplamayı başaran ve geri dönüştüren Avrupa ülkelerinin sistemi nasıl işliyor?

AB ortalamasına baktığımız zaman, atığın kaynakta ayrı biriktirilmesi ve toplanması yüzde 50-54 civarında bir orandadır. Yani bütün Avrupa ülkeleri aynı başarı ile bu sisteme dahil olmuş ve gerçekleştirmekte değil. Almanya, Hollanda, Belçika gibi ülkelerde çok daha yüksek başarı oranları mevcut. Yurt dışından çöp atık ithal ediyorlar, onu işleyerek geri dönüştürüyorlar, sistemlerini alıştırıyorlar. Bizim çocuklarımız henüz daha geri dönüşümün, kaynakta ayrı biriktirmenin ve toplanmanın uygulandığı bir sistemin içerisine doğmadılar. Ne zaman ki Türkiye’de çocuklar kaynakta ayrı biriktirme sisteminin içine doğacaklar, annelerinden babalarından bunu görecekler, o zaman biz bu yolda oldukça önemli bir mesafe kat etmiş hale gelmiş olacağız. Ne zaman ki çocuklar anneanne, babaanne ve dedelerinin de kaynakta ayrı biriktirme yaptığını görecekler, o zaman Türkiye AB ülkelerinin başarmış olduğu noktaya gelmiş olacak. Çünkü bu hayatta ailende gördüğünü uygularsın. Kendi teknolojimizi üretmek dâhil, geri dönüşüm piyasasının çok iyi noktalara taşınacağına inanıyorum. Geri dönüşüm piyasası derken, kastettiğim Sıfır

Atık Projesi adı altında başlayan hareketin çok iyi noktaya geleceğini, halkın katılımının artacağını, alanda faaliyet gösteren firmaların çok daha kurumsal hale dönüşeceğidir. Atık dönüşümü ile ilgili teknolojik ve mekanik alt yapıların ileri seviyelere taşınacağını düşünüyorum. Ve inanıyorum ki, bundan 2-3 sene sonra Türkiye yurt dışından bu tür atıkların ithalatını yapmayacaktır. İthalatı, atığı düzgün toplayamadığımız için yapmak zorunda kalıyoruz. Belki ileride kendi atığımızı toplayıp başka ülkelere satabilecek konuma gelebiliriz.

Doğru söylüyorsunuz ama dediğim gibi bunların hepsini kendi teknolojimizle, kendimizin yapması gerekiyor. Ben uzun senelerdir çöp konusunda çalışan bir insanım ve çöp karakterizasyonu ile ilgili çok fazla çalışma yürüttüm. Çöp karakterizasyonu derken burada sadece geri dönüşüm bileşenlerinden bahsetmiyorum. İşin hem sosyolojik boyutu hem de kimyasal boyutu var. Çöpün kimyasal analizleri de bize çöple alakalı çok şey söylüyor. Bundan 10 sene önce Türkiye’de üretilen çöpün kimyasal özelliği ile şimdi üretilmekte olan çöpün özelikleri arasında büyük fark var. Şu anda çöpümüzün içerisinde soba külünden kaynaklı bir takım kirleticiler mevcut değil. Neden?

Çünkü Türkiye doğal gaza doğru oldukça hızlı bir geçiş yaptı. Kentsel katı atıkların içerisinde kül oldukça düşük oranlara indi. İzmir için net bir rakam vermek gerekirse, hanelerin sadece yüzde 4’ü soba ile ısınıyor. Bir diğer göze çarpan ayrıntı, bizim atığımızın içerisinde ambalaj atıkları giderek çoğalıyor ve yiyecek atıkları miktarı azalıyor. Fakat hiçbir zaman bizim üretmiş olduğumuz kişisel atık miktarında bir azalma yok. Daha fazla atık üretiyoruz ve bu da büyüyen ekonominin sosyoekonomik yapıdaki olumlu değişikliklerinin bir göstergesi. Atık miktarı ve içerdiği ambalaj atığı oranı, gayri safi milli hâsıla ile doğru orantılıdır.

BANA ÇÖPÜNÜ GÖSTER, SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM

Ülkemizdeki atık işleme teknolojileri ve atık özelliklerimiz hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu noktada atığın bileşimi ve kimyasal yapısı ön plana çıkıyor. Geçmiş yıllarda Türkiye’nin yurt dışından almış olduğu atık işleme ekipmanı ne yazık ki Almanya’da Hollanda’da çalıştığı gibi bizde çalışamadı, ömrü daha kısa oldu. Zaten yedek parça açısından da dışa bağımlılık nedeniyle bu tür tesisler ya da makineler çok hızlı bir şekilde ortadan kayboldular.

Bu makinelerin başına neden böyle bir şey geldi izah etmek gerekirse; örneğin Almanya’daki atığın içerdiği pH (asitlik) seviyesi ile Türkiye’de oluşan atığın seviyesi veya içerdiği inert malzeme oranı aynı değildi. Atık işleme teknolojilerini direkt etkileyen bir husustur bu. Almanya’da eskimeyen mekanik aksam, Türkiye’de parçalandı, çizildi kırıldı ve kullanılamaz hale geldi. Çok sık yedek parçaya ihtiyaç duyuldu ve hep ithal edildi. Haliyle bu sistemler terk edildi.

Elbette bizim atığımızın karışık olarak toplanıyor olmasının da atığın kalitesi üzerinde bir çok olumsuz etkisi oldu. Şimdilerde benzer sistemler yerli üreticiler tarafından Türkiye’deki atığın özelliğine göre malzeme seçimi yapılarak üretilmekte, servis hizmeti açısından da çok büyük bir kolaylık var. Önümüzdeki yıllarda atığın karışık toplanması olayı giderek azaldığında, bizim ekipmanlarımız daha uzun ömürlü olacak. Biyobozunur atığı parçalayan bir ekipman içerisine, bir demir parçası ya da istenmeyen sert bir plastik türünün girmesi gibi istenmeyen bir durum gerçekleşmeyecek. Ambalaj atıkları ve yiyecek atıkları karışık toplandığı zaman yiyecek atıklarının kompost üretiminde ya da biyogaz üretiminde kullanılması konusundaki şansları da azalıyor. Çünkü karışık toplama esnasında metal parçalardan, yiyecek atıklarına krom bakır gibi bazı ağır metallerin geçişi gerçekleşebiliyor, hatta plastiklerden bile biyoparçalanabilir atıklara klorlu bileşiklerin geçişi olabiliyor. Atık işleme teknolojilerinin verimli bir şekilde uygulanabilmesinde atığın kimyası da büyük önem taşır. Ayrı biriktirme uygulaması ile biyobozunur atığın içermiş olduğu ağır metal miktarları, tuz miktarı giderek azalıyor. Neden? Çünkü yiyecek atıkları ile ambalaj atıkları uzun süre bir arada karışık durmuyor; ayrı toplama sistemlerinin böyle bir avantajı da var.

Çöpünü incelediğimiz bir toplumun yaşayış biçimini ve hayat standartlarını anlamamız mümkün mü?

Ben katı atıklar dersini verirken ilk dersimde, öğrencilerime “İlk atık yönetimi nasıl ortaya çıkmıştır?” diye sorarak başlıyorum ve atık miktarını, atık kompozisyonunu etkileyen faktörler üzerinde duruyorum. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki yaşamış olduğumuz yerin enlemi boylamı ve yüksekliği bu yerin iklimini belirler. Coğrafi şekiller de bulunduğunuz yerin imkanlarını belirler. Bu bölgenin ticari trafiğe sahip olup olamayacağı, tarımsal üretim yapılıp yapılamayacağı, bu bölgedeki bitkisel ve hayvansal bolluk gibi unsurlar iklim ve coğrafya ile belirlenir ve bu imkanlar insanları cezbeder. Yaşadığınız yerde suyun bulunması, etrafta değerli hayvanların yetişebilmesi, tarım olanaklarının mevcut olması demektir.

Bu da bölgedeki insan popülasyonunu arttırır. İnsan popülasyonunun artması, o bölgedeki ihtiyaçları ve dolayısıyla servis hizmetlerini de arttırır. Ama bütün bunların yanında bir bölgenin ticaret potansiyeline sahip olması, ulaşım imkânlarının bol olması da o bölgenin ekonomisini etkiler ve tüm bu faktörlerin nüfus üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Nüfus arttıkça da kentler kozmopolitleşir, bir köyden farklı olarak yaşayan insanların zevkleri, tercihleri, eğitim düzeyleri, gelirleri ve tükettikleri değişir ve çok çeşitlenir. Ayrıca geleneklerin de farklı olan bir sürü topluluk var. Nüfus arttıkça bir arada yaşayan farklı insanlarla dolu büyük kentler meydana gelir ve bu kentlerin atık dinamiği çok farklıdır. İstanbul gibi büyük bir şehirden bahsettiğimiz zaman, şehrin birçok merkezi var ve bu merkezlerin her birinde hayat farklı yaşanıyor. Eğitim seviyesi, inanışlar, dini bayramlar, milli bayramlar, tatiller, düğün ve benzeri adetler de bizim atık kompozisyonumuzun üzerinde etki eder. O nedenle ben öğrencilerime diyorum ki; bugün sizin çöp kovanızı incelersem son 24 saatinizle ilgili önemli bilgi sahibi olurum.

Eğer sizin çöp kovanızı bir hafta boyunca incelersem, hayatınızla ilgili çok önemli bilgiler edinmiş olurum. Yaşınız, sağlık durumunuz, evli olup olmadığınız, çocuğunuzun olup olmadığı, evde kaç kişi yaşadığınız, işiniz ile ilgili birçok bilgi sahibi olabilirim ve eğer ki ben sizin çöpünüze bir ay boyunca bakarsam; sizin kim olduğunuzu söylerim. Kısacası, bana çöpünü göster sana kim olduğunu söyleyeyim.

DENETİM ŞART

Peki, yetkilendirilmiş kuruluşların bu süreçteki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle atık nasıl bir malzeme ona bakalım. Atığın sahibi belediyeler olarak görülüyor. Evinizden çıkarıp kapıya koyduğunuz zaman belediyeler, belediyeler adına da atığı toplayan sözleşmeli kuruluşlar var. Sokak toplayıcıları önceden legal değildi ama artık bazı belediyelerin alt yüklenicisinde taşeron olarak çalışıyorlar. Eğer sokak toplayıcıları belediyenin alt yüklenicisi olan taşeron firmada çalışmıyorsa, burada atığın beyanı ile ilgili önemli bir kaçak olması söz konusu olabilir, çünkü ortada ne kadar malzemenin mevcut olduğu ile ilgili kesin bir bilgi yok. Sokak toplayıcısının malzemeyi alıp ilk teslim ettiği kuruluş bunu sisteme ne kadar yansıtıyorsa belgelendirme de o doğrultuda olur. Eğer rakam yanlışsa, o zaman biz yanlış şeyler üzerine konuşuyoruz demektir.

Dünya genelinde ham maddesi için para ödemeyen bir sektörden bahsediyoruz. Bu sistemde kaçak olmaması için, sistemin legal bir şekilde yürütülebilmesi adına kesinlikle kayıt ve denetim gerekiyor. Öncelikle serbest çalışan sokak toplayıcılarının kayıtlı hale getirilmesi, kaynaktan toplayan kuruluşun da toplanan miktarı sisteme kesinlikle doğru olarak girişinin kontrolü gerekmekte.

Ancak biz bu şekilde yetkilendirilmiş kuruluşlardan doğru rakamları alıp, işleyebiliriz. Bu sistemin en aşağıdan en yukarıya doğru çok iyi takip edilmesi gerekiyor ve takibe başlandığı noktanın malzemenin sisteme ilk kaydedildiği nokta olması lazım. Bu noktada çok sıkı denetimlerin gerçekleşmesi gerekiyor, yoksa yanılırız. Peki denetimi neye göre yapabiliriz? Elimizde kayda giren miktar ile karşılaştırabileceğimiz ölçülmüş gerçek veriler olmalı, bu veriler de ancak ciddi karakterizasyon çalışmaları ile elde edilebilir.

Kaynağından atık toplayabilmek için bireyin sisteme kazandırılması ve onun denetime tabi tutulması mı gerekiyor?

Dünyada geri dönüşüm sistemleri ilgili çok kapsamlı çalışmalar yapılmış. Başarılı bir çalışma yapmak için sistemin nasıl oluşturulması gerektiğinin ana hatları, başka ülkelerdeki saha uygulamalarıyla belirlenmiş, o yüzden bu esasları uygulayarak başlayabiliriz ve daha sonra kendimize göre revize edebiliriz. Öncelikle, insanların sokakta; cam, plastik, metal, kağıt, karton vb. atıklar için farklı biriktirme kapları görüyor olması ayrı biriktirmeye teşvik edici bir unsur olarak belirlenmiş. Ancak evlerde fazla sayıda kap kullanarak biriktirmek çok olumlu verilerle geri dönmemiş.

Ayrıca toplama sıklığı önemli, geri dönüşümlüler için haftada iki defadan fazla bir toplama gerçekleştiği takdirde insanlar için yıldırıcı oluyor, insanlar her gün geri dönüşümlü atığı dışarı çıkarmak istemiyor. Ödül veya ceza sistemlerinden bir tanesinin uygulanması sisteme katılımı artıran bir unsur olarak ortaya çıkmış. Bu da denetim anlamına geliyor. Bu gibi sosyal parametreler ayrı toplama sistemlerinin başarısında oldukça önemli.