Eski Kotlar Sanata Dönüşüyor

25 Ağustos 2021

Sanatçı Deniz Sağdıç tekstil atıklarıyla hayretler uyandıran eserler ortaya çıkarıyor. Çoğunlukla denim kumaş parçaları, kot düğmeleri ya da deri etiketleri sanat eserinin asıl unsurlarını oluşturuyor.

Bu sayımızın “Geri Dönüşüm Kahramanı” bir sanatçı. Mersinli Deniz Sağdıç neredeyse tüm üyeleri zanaatkar olan bir aile ve akraba ortamında yetişmiş bir isim. Güzel sanatlar fakültesini de birincilikle bitirerek başarılı bir şekilde eğitimini tamamlamış. Daha çok küçük yaşlarda cam ustası olan babasından vitray yapmayı, tasarımcı amcalarından desen çizmeyi, terzi hala ve teyzelerinden dikiş-nakış tekniklerini öğrenmiş. Şimdi tüm bu becerilerini kendi atölyesinde sanata dönüştürüyor. Ancak normal tekniklerin dışına çıkarak bunu yapıyor. Onun tuvalinin asıl unsurları atıklar. Bu genellikle eski kot parçaları oluyor. Denim kumaşları kesip biçip öyle resimler yapıyor ki hayran kalmamak elde değil.

Geridönüşüm Ekonomisi’ne konuşan Deniz Sağdıç’ın sanat, atık, geri dönüşüm, sürdürüleblirlik temalı hayata ve sanata bakışının detayları şöyle…

Siz ne yapıyorsunuz? Yaptıklarınızı bize biraz anlatır mısınız?

Ben görsel sanatçı, yani ressamım. Yirmi yıla yaklaşan süredir, görsel eserler meydana getiriyor, bu eserleri çeşitli sergi ve projelerde izleyiciyle paylaşıyorum. Sanat hayatımın ilk yıllarından itibaren heykel ve video sanatı da dahil olmak üzere görsel sanatların neredeyse tüm tekniklerinde eserler ürettim. Yaklaşık son beş yıldır atık haldeki her türlü nesne ve objeyi eserlerimde malzeme olarak kullanıyorum.

Bir kişinin çöpe attığı şeyler kimisi açısından yeni üretim için ham maddedir. Sizin için ne anlam taşıyor atıklar?

Güzel sanatlar öğrencisi olduğum dönemden itibaren sokağa öylece terk edilmiş ya da çöp kenarına bırakılmış kimi eşya ve objeleri topluyorum. Aslında böyle objelerin kullanım ömürlerini tamamladıklarından insanlar da şüpheli olmalılar ki onları çöp konteynerlerinin içine değil de kenarına ya da öylece bir duvar kenarına bırakıyorlar. Bu gözle baktığınızda sokaklarda öylesi malzemeler bulabilirsiniz ki neden atıldıklarını, terk edildiklerine şaşırırsınız. Tabi tüketimin bir çılgınlık halini aldığı günümüzde böyle malzemeleri sokaklarda bulabiliyor olmak insanı eskisi kadar şaşırtmıyor.

Tekstil ürünleri başta olmak üzere işlenmeye, biçim vermeye uygun her türlü atık nesneyi eserlerime malzeme ediyorum. Bu objeleri olduklarından bambaşka hale dönüştürerek değerlendirdiğim çalışmalarımın geri dönüşüm (Recycling), mevcut halleriyle bir araya getirerek oluşturduğum çalışmalarımın ise ileri dönüşüm (Upcyling) prensiplerini esas aldığı söylenebilir.

Hangi atıkları kullanarak neler yapıyorsunuz?

İşleyebileceğimi düşündüğüm ve belirli bir birim ölçüde kullanılmaya uygun her türlü atık benim eserlerime malzeme olabilir. Tekstil atıkları, kullanılmış giysi parçaları, eski halılar, ev eşya parçaları, elektronik cihaz atıkları aklınıza gelebilecek her türlü atık malzemeyi şimdiye kadar eserlerimde değerlendirdim. Daha ne gibi malzeme olabilir ki dediğim anda karşıma öyle bir malzeme çıkıyor ki böyle akla gelmeyecek atıklarla eserler ortaya çıkarmak benim için son derece heyecan verici bir deneyime dönüşüyor.

Neden atık maddeleri kullanıyorsunuz? Geri dönüşüm ve ileri dönüşüm sizin eserlerinize nasıl yansıyor? Ne gibi mesajlar veriyor bu eserler?

Daha öğrencilik yıllarımda kimi obje ve nesneleri yeniden boyayarak, yontarak ya da birbirlerine yapıştırarak ilginç objeler ve heykelcikler ortaya çıkarıyor, bunları, sergilemek için değil ama atölyemi, odamı dekore etmek için kullanıyordum. 2000’li yılların ortalarında benim daha çok yağlıboya tablolar yaptığım dönemde ülkemiz sanat ortamında bir “kavramsal sanat” çılgınlığı yaşanmaya başlamıştı. Bilindiği gibi “kavramsal sanat” adı verilen teknikte; sıradan bir nesne, her hangi müdahalede bulunulmadan olduğu haliyle sergilenir. O dönemde kavramsal sanat öyle bir boyuta ulaştı ki neredeyse resim, heykel vb. klasik teknikler sanatın bir parçası olarak görülmemeye başlanmıştı. Ben o dönemin bu popüler ama hatalı olarak gördüğüm yaklaşımına bir eleştiri olarak kavramsal sanata konu olabilecek sıradan nesnelere, sanatın klasik tekniklerinde müdahalelerde bulunarak sergilemeye başladım. Bu projede ilerleyen dönemlerde sıradan nesneler yerini atık malzemelere bırakmaya başladı. Atık malzemelerle oluşturduğum sanat eserlerinin çoklu boyutları var. İlki; yapısı sanatçısında gizli özel boya veya kimi tekniklerle ortaya çıkan sanat eserlerindense, herkesin kullandığı kimi obje ve nesnelerle yapılmış sanat eserleri izleyiciye çok daha tanıdık ve samimi geliyor. İnsanın her gün kullandığı, son derece yakından tanıdığı bir malzemeyle yapılmış bir eser, o eser ile anlatılmak istenenin çok daha kolay kavranmasını sağlıyor. Öte yandan çoğu insan için atık hale gelmiş bir eşya veya objenin hala bir şekilde kullanılabilir olduğunu görmek, esere bakan kimsenin kendi tüketim alışkanlıklarını yeniden sorgulamasına neden oluyor.

Gezegenimizin yaşanabilirliği ve kaynakların kullanımına devam edebilmek için sürdürülebilirliği bir yaşam biçimi haline getirmek zorundayız. Kısa ömürlü ve sınırlı eylem ve yaklaşımların çok etkili olmadığı ortadayken o halde sorunun temelini, tüketimin kendisini sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Eserlerimde kullandığım objelerle, bir şeyin amaç ve işlevinin sınırlarını göstermeye çalışıyorum. Çoğumuz için tüketilmiş, atık hale gelmiş ya da işlevini yitirdiği düşünülerek bir kenara terk edilmiş objelerin sanat zemininde kullanımına örnekler sunarak kişi ve kurumlara “tüketim” kavramının sınırlarını yeniden belirlemekte ilham verebilmeyi amaçlıyorum.

En çok denim kumaşı kullanıyorsunuz. Neden bunu daha çok tercih ediyorsunuz? Bu kadar kumaşı nereden buluyorsunuz?

Denim öyle enteresan bir malzeme ki bana neredeyse sonsuz sayıda imkan sunuyor. Denimi kesip biçiyor, kazıyor, eğip, büküyor, katlıyor ve yapıştırabiliyorum. Bir kumaş olmasına rağmen çok katmanlı yapısı kazıdıkça sonsuz sayıda renk tonuna ulaşmanıza imkan tanıyor. Öte yandan denim; belki de medeniyet tarihimizde insan elinden çıkmış en evrensel ürün. Ülke, ırk, coğrafya ya da ekonomik sınıf fark etmeksizin herkes denimi yakından tanır ve kullanır. Bir ülke başkanı veya en kırsal coğrafyadaki bir çiftçi aynı denim ürününü kullanıyordur. İnsanlık için böyle özel anlamları bulunan, herkesin bu denli yakından tanıdığı bir ürün, benim için sadece bir malzeme değil aynı zamanda bir iletişim platformu. Bir sanatçının eserinin, izleyen açısından samimiyet barındırması için uzun uğraşlar vermesini denim kendiliğinden başarabilir. Diğer yandan Anadolu, tekstil tekniklerinin ilk defa geliştirildiği, tekstilin kültürün ayrılmaz bir parçası olduğu bir coğrafya. Günümüzde ülkemiz geçmişte olduğu gibi tekstilin anavatanı durumunda. Bu nedenle bir tekstil ürünü olan denim ile çalışmayı kendi kültürel kodlarımın bir parçası olarak görüyorum.

İlk zamanlar kendi gardırobum, sonrasında yakınlarımın tüm denim giysileri bu yolda kullanıldılar. Eskiciler ve ikinci el mağazalarından temin etme yöntemiyle bir süre daha devam ettim. Artık hiçbir şekilde giyilemeyecek hale gelmiş denim giysileri topluyorum. Çalışmalarıma destek veren birçok tekstil firması, üretimlerden arta kalan parçalar ve giyilmek için değil de arge veya numune olarak üretilmiş eski ürünlerini bana gönderiyor. Tüm bu parçaların düğme ve fermuarları dahil olmak üzere tüm bölümlerini çalışmalarımda kullanıyorum. Denimle- rin sadece metal düğmelerinden ya da deri etiketlerinden meydana getirdiğim birçok çalışmam var. Dolayısıyla bir giysinin tamamı süreç içinde bir şekilde çalışmalarımın bir parçası haline geliyor.

Bugüne kadar ne kadar eser ürettiniz? Sergilerinizden ve katıldığınız projelerden söz eder misiniz?

Kendi atölyemi kurduğum öğrencilik yıllarından bu yana ürettiğim ve sergilenen eserlerim binli rakamlara ulaşmıştır. Dünyanın başlıca önemli şehirlerinin tümün- de kişisel sergi ve projeler gerçekleştir- dim. Sergiler dışında önemsediğim ve beni en çok heyecanlandıran ise kamuya açık workshop projelerimdir. Bu projeleri çoğunlukla müze ve galeri gibi klasik sanat mekanları dışında, kamuya açık her hangi bir alanda belki de daha önce bir sanat eseriyle hiç karşılaşmamış insanlarla birlikte gerçekleştirmekten büyük keyif alıyorum. Zaten “sanatsever” diye bir kavramın geçerliliğine inanmıyorum. Sanata özel ilgi göstermek, sanatı sevmek şöyle dursun; benim düşünceme göre sanat insanın ta kendisidir.

Yaptıklarınız içinde sizin en sevdiğiniz eser hangisi? Başkalarının çok yoğun ilgi gösterdiği eser hangisi?

Bir eserinizi daha çok sevmek, başka bir eserinizi daha az beğenmek anlamına gelir. Bir eseri meydana getirirken defalarca deneyip yeniden ve yeniden en baştan geri başlıyorum. Bir çalışmam, benim dışımda birileri için izlenebilir hale geldiğine inandığım anda eser haline gelmiş oluyor. Dolayısıyla beğenmediğim ya da eksik olduğunu hissettiğim bir çalışmayı eser olarak sergilemem, başkalarının izlenimine sunmam mümkün değil. Her çalışmam farklı reaksiyonlara sebep oluyor. Tabi izleyenlerin en çok ilgi gösterdiği, yapımında kullanılan malzemenin son derece ilginç olduğu, bir sanat eserine dönüşmesini pek beklemedikleri malzemelerden meydana gelmiş eserler oluyor.

Atık malzemelerle yapılıyor olması izleyenler ve sizin sanatınızı takip eden- lerce nasıl karşılanıyor? Ne gibi ilginç tepkiler aldınız?

Benim çalışmalarıma yakından baktığınızda sadece bazı atık parçaları görür, konunun bütününü ilk anda fark etmezsiniz. Biraz daha geriye çekildiğinizde eserde anlatmaya çalıştığım konu ve ifade yavaş yavaş belirginleşmeye başlar. Sergileme alanına girdiğinde mekanın geneline değil de bir eserime odaklanan birinin önce anlam veremeyen, sonrasında görmeyi başaran gözlerindeki o şaşkınlık ve takdir ifadesini çok seviyorum. Tüm sergilerimde, sergi alanının bir köşesine geçip izleyenlerin istinasız tümünde ortaya çıkan bu duygu durumunu gözlemekten ilk günkü kadar keyif alıyorum.